Cumhurbaşkanı Erdoğan, 10. Anadolu Medya Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Anadolu medyası varsa milletin sesi vardır. Anadolu medyasının sesi gür çıktığı müddetçe inşallah demokrasimiz de serpilecek, sağlam temeller üzerinde yükselmeye devam edecektir” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde düzenlenen 10. Anadolu Medya Ödülleri Töreni’ne katılarak bir konuşma yaptı.
Ödül alacak basın mensuplarını ve basın kuruluşlarını ayrı ayrı tebrik eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Sizlerle birlikte burada olmasalar da gecesini gündüzüne katarak çalışan, kalemini ve kelamını halkın hizmetine sunan tüm medya mensuplarımıza şükranlarımı sunuyorum. Rabb’im emeklerinizi zayi etmesin. Son törenimizin ardından Gazze başta olmak üzere gönül coğrafyamızın farklı köşelerinde sadece görevini yaptığı için birçok basın emekçisi hayatını kaybetti. İsrail’in Gazze’ye yönelik acımasız saldırılarında 212 gazeteci şehit oldu. Tüm dünyanın, ülkemizdeki muhalefetin şikâyet makamı olarak gördüğü yabancı basın kuruluşlarının gözleri önünde Filistinli gazeteciler canice katledilmeye devam ediyor. Her biri hakikat savunucusu olan bu kardeşlerimizi rahmetle yad ediyor, meslektaşlarına ve ailelerine başsağlığı temenni ediyorum.”
Özgür, sorumlu ve millî basının toplumun doğru bilgilendirilmesinin yanı sıra millî iradenin de en önemli destekçilerinden biri olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Bu yıl 10’uncusunu düzenlediğimiz ve artık geleneksel hâle gelen bu toplantıları sadece marifet sahiplerini taltif ettiğimiz bir ödül töreni olarak görmüyoruz. Yalanın ve dezenformasyonun etrafı kuşattığı bir dönemde hak ve hakikat mücadelesine gönül vermiş medya mensuplarımızla dayanışmamızın bir simgesi olarak görüyoruz. Bu buluşmalar vesilesiyle aynı zamanda mücadele azmimizi perçinliyor, yol arkadaşlığımızı daha ileri taşıyoruz.”
“ANADOLU MEDYASI, ANADOLU KADAR BU TOPRAKLARA AİTTİR”
Yarım asırdır milletin huzurunda olan bir siyasetçi olduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “81 vilayetimizi hem de pek çok kez adeta karış karış gezdim. Toplumun tüm kesimleriyle bir araya geldim, hasbihal ettim. Halkın içinden gelen bir siyasetçi olarak şunu çok iyi biliyorum, sadece Ankara ve İstanbul’da değil, ülkemizin dört bir yanında canını dişine takarak çeşitli mecralarda çalışan basın emekçisi arkadaşlarımız var. Hakkın, hakikatin, adaletin birer neferi olarak gördüğüm bu kardeşlerimizin ne denli zor şartlar altında görev yaptığının en yakın şahidiyim. Yalnızca ekonomik imkânsızlıklarla değil, mahalli medyamız çoğu zaman yerel dere beyleriyle de mücadele etmek zorunda kalıyor. Zaman zaman mahalli basın kuruluşlarının maruz kaldığı saldırılara, tehdit ve baskılara üzülerek tanıklık ediyoruz. Bir defa şunu kimse aklından çıkarmamalıdır; gurur kaynağımız olan Anadolu medyası adını taşıdığı Anadolu kadar bu topraklara aittir. Bu toprakların vazgeçilmez bir parçasıdır. Yazılı ve görsel medyanın kılcal damarları durumunda olan sizlerin varlığı bilhassa günümüzde çok daha hayati ve değerli hâle gelmiştir. Bu çatı altında güç birliği yapan siz kardeşlerimiz halka ve halkın gerçek gündemine daha yakın vatandaşla etkileşime daha açık bir konumda yer alıyorsunuz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anadolu medyasının varlığının ve ayakta kalmasının çok önem verdikleri bir konu olduğunu dile getirerek, “Dolayısıyla Anadolu’nun tertemiz vicdanını temsil eden siz medya mensuplarımızla bugün bir kez daha aynı havayı solumaktan duyduğu memnuniyeti ifade ediyorum” diye konuştu.
“MANŞETLERLE ÇARPIŞA ÇARPIŞA GELDİK”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Programımız vesilesiyle görüyoruz ki hakikatin peşinde koşanlar, doğrunun izini sürenler, dördüncü kuvvet olmanın ağır yükünü taşımaya çalışanlar sadece haber yapmaz. Bu şuurla hareket edenler aynı zamanda tarihe not düşer, sessiz yığınların sesi olur, giderek kutuplaşan medya düzeninde özgün ve özgür bir duruş sergiler. Anadolu Yayıncılar Derneği toplam 320 mahallî ve bölgesel radyoyu, televizyonu, gazeteyi, dergiyi bir araya getirerek basın sektöründe işte böyle önemli bir boşluğu doldurmaktadır” ifadesini kullandı.
“Anadolu medyası varsa, milletin sesi vardır” değerlendirmesinde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Anadolu medyasının sesi gür çıktığı müddetçe inşallah demokrasimiz de serpilecek, sağlam temeller üzerinde yükselmeye devam edecektir. Varlığınızı ve yerine getirdiğiniz vazifeyi çok değerli bulduğumu bir kere daha altını çizerek söylemek istiyorum. Rabb’imden her birinize üstün başarılar diliyorum. Değerli dostlar, bütün bunları meselelerin uzağında bir isim olarak söylemiyorum. Tam tersine siyasi hayatında defalarca medyanın gadrine uğramış, itibar suikastlarına maruz kalmış, vesayetçi ve tek sesli medya düzeninin sıkıntılarını iliklerine kadar hissetmiş bir kardeşiniz olarak dillendiriyorum. Manşetlerle çarpışa çarpışa geldik. Bunu söylerken hamaset olsun diye değil, gerçeğin ta kendisi olduğu için ifade ediyoruz. Bundan 25-30 yıl öncesinin manşetlerine şöyle bir göz attığınızda Türkiye’nin nereden nereye geldiğini sizler de gayet net göreceksiniz. Bilhassa 28 Şubat dönemindeki korkunç medya atmosferini hiçbirimiz hatırlamak dahi istemiyoruz. Manşetler vasıtasıyla doğrudan hükûmete ayar verildiği, lise ve ortaokul çağındaki çocukların öcü gibi gösterildiği, imam hatip okullarının önünde sözde gazetecilerin nöbet tuttuğu, vesayetçiler adına siyasetçilerin her gün pervasızca örselendiği, köşe yazarlarının jurnalcilik yapmayı gururla anlattığı o karanlık, o utanç verici günleri artık geride bırakmaktan memnuniyet duyuyoruz.”
“DEVLET VE MİLLET DÜŞMANLIĞI GAZETECİLİK FAALİYETİ GİBİ GÖSTERİLDİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında, eski imtiyazlı statülerini kaybedenlerin yine itiraz edeceğini bildiğini, ancak kim ne derse desin Türkiye’nin bugün 2002 öncesine göre daha özgür, zengin, mümbit ve hiç tartışmasız çok daha serbest bir medya ekosistemine sahip olduğunu belirtti.
Bu özgürlük ortamının çoğu zaman sorumsuzluk, kuralsızlık seviyesine kadar gittiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle milli güvenliğe dair konularda ülkedeki basın kuruluşlarının Batı’daki meslektaşlarına nazaran daha rahat kalem oynattıklarını söyledi.
Batı’da bırakın açık açık yazmayı veya haber yapmayı, düşüncesinin bile imkânsız olduğu hususların gazetelerde kolaylıkla yazılabildiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “MİT tırlarının durdurulmasından 17/25 Aralık darbe girişimine, Gezi olaylarından ülkemizin terör örgütleriyle mücadelesine kadar bunu pek çok kez yaşadık. Devlet ve millet düşmanlığı gazetecilik faaliyeti gibi gösterildi. Türkiye hem de çok ahlaksız bir şekilde teröre destek veren bir ülke gibi lanse edildi. FETÖ’nün, gazete ve televizyon kanalı kisvesiyle demokrasimize kastettiği nice operasyona maruz bırakıldık. Sırf hükûmete saldırıyor diye FETÖ tetikçilerinin ülkemizdeki belli çevreler tarafından nasıl korunduğunu, biz FETÖ ile kelle koltukta mücadele ederken muhalefetin örgüte nasıl sahip çıktığını da unutmadık. Bugün güya basın özgürlüğü üzerinden bizi eleştirenlerle o gün FETÖ’ye kol kanat gerenler, dikkatinizi çekerim, aynı kesimlerdir. Değişen bir şey yok.”
“MİLLETE SAYGISI OLMAYANIN YAPTIĞI İŞE DE SAYGISI OLMAZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eline bir mikrofon bir de kamera alanın kendini gazeteci ve muhabir olarak gördüğü bir ülkede yaşadıklarını ifade etti.
“Özellikle ‘sokak röportajı’ adı altında sokaklarda âdeta terör estirilmektedir. Öyle ki mikrofonu kapan millete hakaret etme cüretini kendinde buluyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Sorumlu yayıncılık ilkelerini zaten bir tarafta bıraktık, bunları gözeten ve uygulayanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Halkın nabzı ölçülmek, hissiyatına tercüme olmak yerine gerek provokatif sorularla gerekse sorunlu üslupla milletimiz açıkça tahrik ediliyor. İtibar suikastleri ve hakaretler karşısında yargı harekete geçtiğinde ise bu sefer basın özgürlüğü denilerek yaygara kopartılıyor. Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yoktur. Nasıl, bir cübbe giyen hâkim savcı, avukat olmuyorsa nasıl bir üniforma giyen polis ve asker kabul edilmiyorsa, nasıl her steteskop takana doktor demiyorsak eline mikrofon ve kamera alıp sokağa çıkan herkes gazeteci değildir, basın mensubu değildir. Milleti provoke eden, halkı galeyana getiren, hele hele insanımıza hakaret eden gazeteci olmaz, olsa da ona gazeteci denmez. Para kazanmak, üç beş tık daha fazla almak gibi bahaneleri asla geçerli mazeretler olarak göremeyiz. Millete saygısı olmayanın yaptığı işe de saygısı olmaz. Gazetecilik mesleğinin itibarına da zarar veren bu sorunun üzerine önce basın mensuplarımız, sonra da ilgili kurumlarımız mutlaka gitmelidir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk medyasındaki artan çeşitlilik ve renkliliğin vesayetçilerin gölgesine sığınarak güya gazetecilik yapanları rahatsız ettiğinin farkında olduklarını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Son 40-50 günde yaşananlar, ellerine fırsat geçtiğinde bunların nasıl bir faşist rüzgâr estireceklerini bir kez daha göstermiştir. Onlara bugün şu atasözümüz tekrar hatırlatmak isterim: ‘Eskiye rağbet olsaydı bitpazarına nur yağardı.’ Kimse kusura bakmasın. Birileri hâlen kabullenmek istemese de yeni Türkiye’de artık eskiye rağbet kalmamıştır. Darbe bültenini aratmayan gazete çıkarılan, vesayetçilere manşetlerden selam çakılan, antidemokratik güç odaklarına sözcülük yapılan günler inşallah bir daha geri gelmemek üzere eskide kalmış, kötü bir anı olarak maziye karışmıştır. Dördüncü kuvvet olarak demokrasimize güç veren medyanın hükûmetimize muhalif de olsa başımızın üstünde yeri vardır. Gerçeklere ayna tutan, bize yol gösteren bir medyayla siyasi hayatımızın hiçbir döneminde sorunumuz olmadı, bugün de olamaz. Yapıcı eleştiri, yapıcı muhalefet bizim her zaman ülkemizde görmeyi arzu ettiğimiz bir durumdur. Ama eskiden olduğu gibi medya sopasıyla siyaset kurumunu ve milleti hizaya sokmaya çalışanlara karşı da duruşumuz gayet nettir. Özellikle yabancı güçlerin operasyon aygıtı olarak toplum mühendisliğine heveslenen medyaya ne saygı duyarız ne müsamaha gösteririz. Hukuk ve demokrasi içinde bunlarla mücadelemizi 23 senedir olduğu gibi aynı kararlılıkla sürdürürüz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 23 yılda gerçekleştirdikleri sessiz devrimler neticesinde ülkedeki medya ekosisteminin zenginleşmesinden son derece memnun olduklarını, bunun korunması ve güçlendirilmesi gerektiğine inandıklarını belirtti.
İtirazlarının basın özgürlüğünün suistimal edilmesine olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Türkiye’de basın özgürlüğü öne sürülerek yapılan haysiyet cellatlıklarının, yalan haberin, iftiranın, dezenformasyonun Batı dâhil dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde bu kadar sorumsuzca yapılması mümkün değildir. Hep beraber el ele verip bunu değiştirmek, medya ekosisteminin kalitesini artırmak mecburiyetindeyiz. Diğer türlü hem sosyal barışımız hem demokrasimiz hem de basınımızın itibarı ağır yara almaya devam edecektir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sessiz yığınların sesi olan Anadolu medyasının bu konuda da elini taşın altına koymasını bekliyorum. Halkın asıl sorunlarını karartıp kendi gündemlerini dayatmayı gazetecilik zannedenlere karşı verdiği, özellikle bu varlığını, ülkemiz için gerçek bir kazanç olarak görüyorum. Çünkü sizler, doğru haberin, ilkeli duruşun, bağımsız, dürüst ve ahlaklı yayıncılığın Anadolu’daki temsilcilerisiniz. Bu millet size güveniyor, size inanıyor, sizleri dikkatle takip ediyor. Kaleminizden çıkan her cümle, mikrofonunuzdan yükselen her söz işte bu güvenin bir nişanesi olarak dalga dalga topluma yayılıyor. Bugüne kadar Anadolu medyası olarak mesleki kaidelere ve etik kurallara uyma noktasında sergilediğiniz sorumlu ve örnek çalışmalarınızdan ötürü hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Rabb’im kaleminizi güçlü, niyetinizi halis, yolunuzu açık eylesin.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ödül kazananları tebrik etti, hakkın ve halkın hizmetinde olan tüm basın emekçilerine şükranlarını sundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “86 milyonun emaneti emin ve ehil ellerde güvendedir. Türkiye Yüzyılı’nın inşasına Allah’ın izniyle kimse mani olamayacaktır. Bugüne kadar nice badirenin üstesinden nasıl alnımızın akıyla geldiysek, bölgemizdeki krizlerin menfi etkilerinden de ülkemizi inşallah uzakta tutacağız” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Kurban Bayramı sonrasında sizlerle beraber olmaktan memnuniyet duyuyorum. Yakın çevremizdeki tüm sıkıntılara, çatışmalara, zulümlere rağmen millet olarak Kurban Bayramı’nı barış, huzur ve güvenlik içinde geride bıraktık. Bu vesileyle bir kez daha aziz milletimizin ve İslam âleminin Kurban Bayramı’nı canıgönülden tebrik ediyorum. Rabbimden bizleri layıkı veçhiyle idrak edeceğimiz bayramlara kavuşturmasını niyaz ediyorum.
Kurbanlarını keserek yaptıkları hayır ve hasenatla bayramın bereketini aileleri, komşuları ve dostlarıyla paylaşarak 81 vilayetimizle birlikte Afrika’dan Asya’ya gönül coğrafyamızın en ücra köşelerine kadar milletimizin yardım elini uzatarak bu mübarek günleri ihya eden tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun diyorum.
Hac farizasını yerine getirerek ülkemize dönmeye başlayan vatandaşlarımızın haclarının mebrur ve makbul olmasını Cenabı Allah’tan tüm kalbimle niyaz ediyorum.
Yine bu vesileyle Gazze ve Batı Şeria başta olmak üzere Filistin topraklarında, İsrail’in alçakça saldırıları altında türlü imkânsızlıklar içinde Kurban Bayramı’nı idrak etmeye çalışan Filistinli kardeşlerimize de muhabbetlerimi iletiyorum.
Devletimizin ilgili kurumlarının yanı sıra vakıf, dernek ve hayırseverlerimizi de bu bayramda Filistin halkını yalnız bırakmadıkları için tebrik ediyorum.
İçimizdeki kimi gafillere rağmen milletimiz kendine yakışır şekilde hamdolsun bu bayramda da mazlumları unutmamış, paylaşmanın bereketine ve dayanışmanın gücüne inanarak kardeşlik görevini layıkıyla ifa etmenin gayretinde olmuştur. Bayram boyunca vatandaşlarımızın emniyeti ve huzuru için fedakârca görev yapan güvenlik kuvvetlerimize de buradan tebriklerimi sunuyorum.
Trafik kazaları sebebiyle hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza şifa, yakınlarını kaybedenlere de sabrı cemil diliyorum.
Bu sene can kayıplarının önüne geçmek için gerçekten yoğun çaba harcadık. Jandarma ve emniyet birimlerimiz gece gündüz demeden sahadaydı. Milyonlarca vatandaşımızın güvenli, konforlu, sorunsuz bir şekilde seyahatlerini gerçekleştirmeleri için kelimenin tam anlamıyla seferber oldular.
“ULAŞTIRMA ALTYAPIMIZIN GELİŞTİRİLMESİ İÇİN YAPTIĞIMIZ YATIRIMLARIN ÖNEMİNİ BİR KEZ DAHA GÖRMÜŞ OLDUK”
Hava ve demir yollarında artan talebi karşılamak için de gerekli tedbirler alındı. Bakınız burada bazı çarpıcı rakamları sizlerle paylaşmak istiyorum.
4-9 Haziran 2025 tarihleri arasında otoyollarımızdan 16,3 milyon araç geçişi yapıldı, yani ülkemizdeki toplam araç sayısının yarısından fazlası yollardaydı. Yüksek hızlı tren, ana hat ve bölgesel trenler ile kent içi raylı sistemleri ise toplam 2 milyon 783 bin kişi kullandı. Havalimanlarımızda 3,9 milyon yolcuyu uğurladık. Proje aşamasından açılışına kadar çok sayıda haksız eleştirinin muhatabı olan İstanbul Havalimanı’nda bir milyon 152 bin yolcuya hizmet verdik. Esenboğa Havalimanı ise aynı dönemde 189 bin 470 yolcu kullandı. Antalya, Muğla Milas, Bodrum ve Dalaman ile Aydın Adnan Menderes havalimanlarımızda farklı günlerde yolcu rekorları kırıldı. Ulaştırma altyapımızın geliştirilmesi için yaptığımız devasa yatırımların önemini bu süreçte bir kez daha görmüş olduk. Bu alandaki yatırım zincirimize yeni halkalar etmeyi sürdürüyoruz.
Ankara-Kırıkkale-Çorum, Samsun Hızlı Demir Yolu Projesi’nde Delici Çorum etabının temelini iki gün önce attık. Saatte 200 kilometre hıza uygun şekilde planlanan hattımız tamamlandığında, Ankara-Kırıkkale-Çorum arasında kesintisiz hızlı tren bağlantısı sağlanacak. Çorum-Ankara arası 1 saat 15 dakikaya inecek. 173 kilometrelik Çorum-Merzifon-Samsun kesimlerinin de bitmesiyle Ankara-Samsun arası seyahat süresi 2,5 saat olacak. Yılda 12 milyon yolcu ve 14 milyon ton yük taşınacak bu hat ile inşallah Samsun Limanı ile Mersin Limanı’nı birleştireceğiz. İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki yük trafiğini hafifletecek, Türkiye’yi küresel ticaretin lojistik merkezi hâline getireceğiz. Beş istasyon, sekiz tünel, 26 köprü ve viyadük ile 16 üst geçitten oluşan hattı, Allah nasip ederse 2029 yılında devreye almayı planlıyoruz. Mahallî İdareler Seçimleri döneminde muhalefetin çeşitli spekülasyonlarına konu olan hattımızın şehirlerimize şimdiden hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Savunma sanayiine verdiğimiz emeğin de karşılığını yavaş yavaş görüyoruz. 2 sene önce tanıtımını yaptığımızda birilerinin kalorifer peteğine benziyor diyerek akıllarınca dalga geçtiği millî muharip uçağımız KAAN projesinde çok önemli bir sözleşmeye imza attık. Indo Defence 2025 Fuarı’nda ilk etapta 48 adet KAAN’ın Endonezya’ya satışına yönelik mutabakata varıldı. Toplam tutarı yaklaşık 15 milyar doları bulan bu tarihî anlaşmanın da ülkemiz savunma sanayiimiz ve Endonezyalı kardeşlerimiz için hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.
“BÖLGEMİZDE BİR SÜREDİR ÇOK CİDDİ GERİLİMLER, ÇATIŞMALAR, SAVAŞLAR YAŞANIYOR”
Bölgemizde bir süredir çok ciddi gerilimler, çatışmalar, savaşlar yaşanıyor. Rusya-Ukrayna Savaşı her iki tarafı da yıpratan ağır sonuçlarıyla sürüyor. Pakistan-Hindistan arasındaki gerilim çatışma boyutuyla çok uzun sürmese de tarafların sahip oldukları güç sebebiyle potansiyel tehlike vasfını koruyor. İsrail’in Gazze’de tüm dünyanın gözleri önünde işlediği soykırım ile Lübnan ve Suriye’de gerçekleştirdiği pervasız eylemler hepimizin yüreğini kanatıyor. Aynı İsrail şimdi de komşumuz İran’a karşı bir saldırı başlattı. İran’ın nükleer tesislerini hedef alma bahanesiyle girişilen saldırın aslında çok kapsamlı ve sinsi amaçları olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılıyor.
“ÇATIŞMALARI DURDURMAK İÇİN YOĞUN BİR DİPLOMASİ TRAFİĞİ YÜRÜTÜYORUZ”
Biz en başından beri İran’ın nükleer programıyla ilgili tartışmaların müzakere masasında yürütülmesi gerektiğini savunduk, bugün de aynı noktadayız. Cuma gününden beri gerek şahsen biz gerek Dışişleri Bakanımız çatışmaları durdurmak için yoğun bir diplomasi trafiği yürütüyoruz. Şimdiye kadar, ABD Başkanı Sayın Trump, İran Cumhurbaşkanı Sayın Pezeşkiyan, Rusya Devlet Başkanı Sayın Putin, Mısır Cumhurbaşkanı Sayın Sisi, Ürdün Kralı Sayın İkinci Abdullah, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Sayın Muhammed bin Selman, Pakistan Başkanı Sayın Şerif, Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Şara, Umman Sultanı Sayın Heysem bin Tarık, Kuveyt Emiri Sayın Şeyh Mişel el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, Irak Başkanı Sayın Sudani’nin de aralarında olduğu birçok liderle görüşmem oldu. Bu görüşmelerde İsrail’in artık haydutluğa varan saldırganlığının tüm bölgemiz için oluşturduğu tehdit ve tehlikelere dikkat çektik. Sorunun çözümünün diplomasi ve diyalogla mümkün olduğunu ifade ettik. Türkiye olarak kolaylaştırıcılık dâhil üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazır olduğumuzu tüm muhataplarımıza açık açık aktardık.
“BU KADİM COĞRAFYADA HİÇBİR ÜLKE KENDİ SINIRLARINDAN İBARET DEĞİLDİR”
Bir defa şunun bilinmesi çok çok önemlidir: Masada çözülebilecek meseleleri silahla, yıkımla, kanla, kaosla, sivil-asker ayrımı yapmadan önüne gelen her şeyi bombalamayla hâlletmeye çalışmanın ileride nelere yol açacağını kimse tahmin edemez. Tarih bu tür şımarıklıkların beklenmedik sonuçlarını ortaya koyan örneklerle doludur. Her ne kadar millî şairimiz Mehmet Akif, ‘Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar, hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?’ demiş olsa da biz ibret alınması temennimizi ısrarla dile getirmeye devam edeceğiz. Batı’nın sınırsız desteğiyle İran’a saldıran, Gazze’yi yerle bir eden, bölgedeki her ülkeye kabadayılık taslayan İsrail, aslında ne yaptığının farkında değil. Belki ileride yaptığı hatanın farkına varacak ama korkarız o vakit iş işten çoktan geçmiş olacak. Unutulmamalıdır ki, bu kadim coğrafyada hiçbir ülke kendi sınırlarından ve yönetiminden ibaret değildir. Binlerce yıllık derin ilişkiler sebebiyle bölgedeki her hadise tüm toplumları yakından ilgilendirir, etkiler, orta ve uzun vadeli sonuçlar doğurur.
Nitekim Filistin halkına ve topraklarına saldırmak sadece oradaki birkaç milyon insanla sınırlı bir hadise değildir. Yine İran topraklarına ve halkına saldırmakta sadece İran devletini ilgilendiren bir vaka da değildir. Aynı tespitleri Pakistan ve Afganistan coğrafyası ile Türk Cumhuriyetleri, Kuzey Afrika Bölgesi için de yapabiliriz. Hele hele Türkiye mevzu bahis olduğunda kıtaları aşan bir etki gücünden söz etmek mümkündür. Bölgemizde bu hakikatler gözetilmeden atılan her adım ileride yaşanacak başka felaketlere davetiye çıkartır. Bu felaketler de genellikle zalimlerin bertaraf olmasıyla sonuçlanır. Dolayısıyla, İsrail yaptığı her zulümle, döktüğü her kanla, işlediği her insanlık suçuyla adım adım kendi varlığını ve toplumunun geleceğini riske etmektedir. Çünkü zulümle abat olunmaz. Zulmün sonu derin bir pişmanlıktır.
Biz Türkiye ve Türk milleti olarak medeniyet mirasımızın bize vaaz ettiği ahlak, vicdan, adalet, hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde önce kendi vatandaşımızı, onunla birlikte dost ve kardeş toplumları, en nihayetinde de tüm insanlığı kucaklamak için samimi bir gayret içerisindeyiz. Bu gayretimizi kimi zaman yaptığımız yardımlarla, kimi zaman diplomatik desteklerimizle, kimi zaman ticari ve teknolojik ortaklıklarımıza, kimi zaman da sosyal ve kültürel kaynaşmalarımızla somutlaştırıyoruz. Yakın zamanda Balkanlar’da, Karabağ’da, Libya’da, Suriye’de bu yaklaşımın neticelerini hep birlikte takip ettik. İnşallah bundan sonra da sadece kendi içimizde birliği, beraberliği, kardeşliği yüceltmekle kalmayacak, aynı iklimin bölgemizde de hâkim olmasını sağlayacak girişimlerimize devam edeceğiz.
“İNSANSIZ HAVA ARAÇLARI KONUSUNDA DÜNYANIN ÖNDE GELEN ÜLKELERİ ARASINA GİRDİK”
Bölgemizde yaşanan krizlerin bize verdiği bir diğer önemli mesajı devletimizle, milletimizle, her kesimden insanımızla çok iyi görmemiz gerekiyor. Şayet siyasi, sosyal, ekonomik, askerî olarak güçlü değilseniz, kendinize yeterli değilseniz caydırıcılık seviyesine ulaşamamışsanız işiniz çok zor. Her an kendin sizden daha güçlü gören birisi tepenize yumruğu indirebilir, sizi boyunduruğu altına alabilir, haraca bağlayabilir, zelil bir duruma düşürebilir. Millet olarak biz böyle bir utançla yaşamaktansa, ölmeyi tercih edecek karaktere sahibiz. Daha önce de söyledim, toprağın üstünde onursuzca yaşamaktansa, toprağın altında şereflice yatmayı yeğleriz. Bu irademizi mücadelelerle dolu tarihimizde defalarca ortaya koyduk. Elbette bu duruma düşmemek, kimilerinin yaptığı gibi öyle lafla, edebiyatla, mangalda kül bırakmayan afaki söylemlerle olmuyor. Bunun için çalışacaksınız, geliştireceksiniz, üreteceksiniz, ter dökeceksiniz, rüştünüzü tüm dünyaya ispat edeceksiniz.
İktidara geldiğimizde ülkemizde savunma sanayii adına, hadi hiçbir şey yoktu demeyelim, ama gerçek anlamda dişe dokunur, sözünü ettiğimiz caydırıcılık gücünün altını dolduracak kayda değer bir birikim yoktu. Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından başlatılan iyi niyetli girişimler montaj sanayi diyebileceğimiz seviyenin ötesine geçememişti. Yenilikçilik adına ise ortada hiçbir çaba, hiçbir faaliyet yoktu. Hemen kolları sıvadık, acil ihtiyaçlar dışındaki hazır alım siparişlerini iptal ettik. Bu kaynağı üzerine ilaveler de yaparak büyüttük ve savunma sanayiimizin emrine verdik. Tabii ki 23 yılda bu noktaya ulaşmak öyle kolay olmadı. Dışarıdan gelen engellemeleri zaten normal karşılıyoruz. Ama içeride birilerinin yapılan her işi kötüleyerek bürokraside, akademide, medyada olmadık engeller çıkartarak sabote etmeye kalkışmalarını asla unutmadık, unutmayacağız.
Aynı zihniyet bugün de fırsatını bulduğu her konuda ve her an sabotajlarına devam ediyor. Bunlar bedenen bu ülkenin vatandaşı ama ruhlarını emperyalistlerin emrine vermiş mankurtlardır. Her ne yaptıysak bizden gözüküp oklarını bize fırlatan bu emperyalist uşaklarına rağmen yaptık. Geldiğimiz noktada bilhassa insansız hava araçları konusunda dünyanın önde gelen ülkeleri arasına girdik. Zırhlı kara araçları konusunda âdeta küresel bir markaya dönüştük. Kendi insanlı ve insansız uçaklarımızı, kendi füzelerimizi, kendi radarlarımızı, kendi deniz araçlarımızı, kendi haberleşme sistemlerimizi geliştiriyor, üretiyoruz.
“TÜRKİYE SAFRALARINDAN KURTULDUKÇA HER ALANDA GELECEĞİNE UMUTLA BAKMAKTADIR”
Şunu büyük bir gururla ve gönül huzuruyla ifade etmek isterim: En zoru artık atık olarak geride kalmıştık. Bir ürünü tasarımı, yazılımı, donanımı ve diğer unsurlarıyla üretim aşamasına getirmenin ne demek olduğunu en iyi biz biliriz. Şimdi envanterimize giren bu ürünlerin caydırıcılığımızı destekleyecek şekilde ve miktarda imal etme safhasına geldik. Millî savaş uçağımız KAAN bunun en çarpıcı örneklerinden biridir. Aynı şekilde orta ve uzun menzilli füze stoklarımızı son gelişmeler ışığında caydırıcılık düzeyine getirecek üretim planlamalarını yapıyoruz. İnşallah, çok uzun olmayan bir süreçte hiç ama hiç kimsenin bize efelenmeyi dahi göze alamayacağı bir savunma kapasitesine erişmiş olacağız. Bunun şartı ise siyasi istikrarı korumaktan, ekonomimizi güçlü tutmaktan, sosyal barışı tahkim etmekten, diplomatik ilişkilerimizi geliştirmekten geçiyor.
‘Zahmet olmadan rahmet olmaz’ derler. Devlet ve millet olarak bazı sıkıntıları çekecek, bazı fedakârlıkları yapacağız ki hedeflerimize ulaşabilelim. Böyle bir vizyonu olmayan sadece karanlık ilişkilerin ve kaynakların mahsulü şişirmelerle ülkenin başına tebelleş edilmeye çalışılan zihniyete ve siyasetçi tiplerine karşı yürütülen mücadelenin de bu perspektiften okunmasında fayda görüyorum. Türkiye safralarından kurtuldukça her alanda geleceğine umutla bakmaktadır. Şundan kimsenin şüphesi olmasın: İktidarımız ve ittifakımız bölgemizin içinde bulunduğu bu sancılı dönemde Türkiye’nin istiklal ve istikbalinin temelidir ve teminatıdır. 86 milyonun emaneti emin ve ehil ellerde güvendedir. Türkiye Yüzyılı’nın inşasına Allah’ın izniyle kimse mani olamayacaktır.
“TÜRKİYE, TÜM HADİSELERİ DEVLET AKLIYLA OKUMAKTA VE SOĞUKKANLI BİR ŞEKİLDE DEĞERLENDİRMEKTEDİR”
Bugüne kadar nice badirenin üstesinden nasıl anlımızın akıyla geldiysek, bölgemizdeki krizlerin menfi etkilerinden de ülkemizi inşallah uzakta tutacağız. Ülkemizin politik ve sosyal kutuplaşma yoluyla sokak ve gerilim siyasetiyle, içi boş hamasi söylemlere zaafa uğratılması bu ülkede kimsenin hayrına değildir. İktidarı zaafa düşürmek için ülkenin zaafa düşmesine bile eyvallah diyenler, tarih önünde de, mahşeri vicdanda da bunun hesabını veremezler. Muhalefetin tribünleri oynama uğruna Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlangıcında yaptıkları yanlışa tekrar düşmemelerini arzu ediyoruz. Gün, özellikle sorumlu siyaset yapma günüdür.
Türkiye, tüm hadiseleri devlet aklıyla ve köklü tecrübesiyle okumakta, sağduyulu ve soğukkanlı bir şekilde değerlendirmekte, 86 milyonun tamamının güvenliği ve huzuru için gerekli adımları atmaktadır. Birileri gibi ateşe benzin dökmenin değil, daha fazla büyümeden bir an önce yangını söndürmenin derdindeyiz. Amacımız, bölgemizde sulhu sükûnun hâkim olması, istikrar ve güven ortamının çok güçlü biçimde tesis ve tahkim edilmesidir. Gelişmeleri günlük siyasete polemik malzemesi yapmanın, bölgesel istikrarın tesisi ve ülke güvenliği için verilen mücadele de ortadayken, haksız ve mesnetsiz suçlamalarda bulunanın hiçbir haklı gerekçesi olamaz.
“TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK İHTİYACI, BİRLİK VE KARDEŞLİK SİYASETİDİR”
Şu hususa herkesin dikkat etmesi gerektiğine inanıyorum: Biz, millet olarak tarih boyunca metanetimizi, asaletimizi, uhuvvetimizi, dayanışmamızı muhafaza ederek önümüze konulan engelleri teker teker aştık. Bekamıza yönelik saldırıları bu şekilde püskürttük. Üzerimizde oynanan oyunları bu şekilde bozduk. Karanlık tünellerden yine bu şekilde aydınlığa çıktık. Bugün de Türkiye’nin en büyük ihtiyacı, birlik ve kardeşlik siyasetidir. Birbirimize inanarak, birbirimize güvenerek, 86 milyon kalp kalbe vererek güzel yarınlara inşallah, hep beraber varacağız. Türkiye’yi bölgesinde ve dünyada müessir bir güce dönüştürme hedefimizde hiçbir sapma olmadığının altını bir kez daha çizmek istiyorum. Bugün dünden daha iyiyiz, daha güçlüyüz, daha ileri bir konumdayız, inşallah yarın bugünden de güçlü olacağız. Allah’ın yardımı, aziz milletimizin duasıyla durmadan, duraksamadan çalışmaya, ülkemizi, milletimizi kalkındıracak hizmetlere imza atmaya devam edeceğiz.
Nitekim bölgemizde yaşanan tüm krizlere rağmen milletimizin dertlerine derman olmanın gayretindeyiz. Deprem bölgemizin yeniden inşa ve ihyası gündemimizin ilk sırasındaki yerini korumaktadır. Şimdiye kadar 201 bin konutun anahtarını hak sahibi kardeşlerimize teslim ettik. İnşallah perşembe günü Kahramanmaraş’ta 250 bininci afet konutunun da anahtarlarını depremzede kardeşlerimize teslim edeceğiz. Rabbim yar ve yardımcımız olsun diyorum.
Bu düşüncelerle sözlerime son verirken kabine toplantımızın ve alınan kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum.”
Hayatımıza kattığınız güç, güven ve sevgi için tüm babalarımıza minnettarız. Babalar Günü’nüz kutlu olsun. Genç Gazeteciler
‘Başta şehit ve gazilerimizin babaları olmak üzere tüm babalarımızın Babalar Günü kutlu olsun” Yaşamımızın her anında varlıklarıyla bizlere güç veren babalarımız; sevgi ve fedakârlık sembolü olarak, annelerimizle birlikte en değerli varlıklarımız olup güçlü bir aile yapısının temelini oluşturmaktadırlar
Gelecek nesillerin yetiştirilmesinde, bilinçli, kültürlü, öz değerlerine sahip, sağlıklı bir toplum yapısının oluşturulmasında ve aile kurumunun yaşatılmasında hiç şüphesiz ki büyük rolü olan babalarımızdan alacağımız dersler, hayat boyu bize rehberlik edecektir.
Peygamber Efendimiz (S.A.V) bir Hadis-i Şerifinde, “Babanın çocuğuna duası, Peygamber’in ümmetine olan duası gibidir.” buyurarak, ailelerinin mutluluğunu, kendileri için en büyük mutluluk olarak gören babalarımızın duasının ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. Bizler de bu Hadis-i Şerifin bilincinde evlatlar olarak, babalarımıza gereken sevgi ve saygıyı göstermeli, sağlıklarında hayır dualarını almak için gayret göstermeli, babalarımızın sadece bugün değil her zaman gönüllerini hoş tutmalı, onlara saygı, sevgi ve vefamızı en güzel şekilde göstermeliyiz.
Bu önemli günün, babalarımızın rızasını ve hayır duasını alabilmek için bir vesile olması temennisiyle; başta şehit ve gazilerimizin babaları olmak üzere tüm babalarımızın Babalar Günü’nü kutluyor, vefat etmiş olanlara Yüce Allah’tan rahmet diliyoruz
Endonezya, Türkiye’den 48 adet KAAN savaş uçağı alıyor
Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ), uluslararası alanda stratejik bir başarıya imza attı. Endonezya’da düzenlenen INDO Defence 2025 fuarında Türkiye tarafından millî imkanlarla tasarlanan, geliştirilen ve üretilen Millî Muharip Uçak KAAN’ın Endonezya’ya satışına yönelik anlaşma sağlandı. Anlaşma kapsamında, 48 adet KAAN 5. Nesil Savaş Uçağı Endonezya’ya teslim edilecek.
11 Haziran tarihinde Jakarta’da gerçekleştirilen imza törenine Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Savunma Sanayii Başkanı Haluk Görgün, Endonezya Savunma Bakanı Sjafrie Sjamsoeddin, TUSAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan, Milli Savunma Bakan Yardımcısı ve TUSAŞ Yönetim Kurulu Başkanvekili Şuay Alpay ve TUSAŞ Genel Müdürü Dr. Mehmet Demiroğlu katıldı.
Atılan imzalar kapsamında 48 adetlik Millî Muharip Uçak KAAN’ın teslimatı 120 ay içerisinde gerçekleşecek. Teslim edilecek KAAN uçaklarında ise millî imkanlarla üretilecek motor yer alacak.
Bu anlaşma, sadece Millî Muharip Uçak KAAN’ın teslimatını değil; Endonezya’ya havacılık alanında teknoloji transferini de kapsayacak. Türkiye ve Endonezya gerçekleştireceği stratejik iş birliğiyle bilgi paylaşımını ve yerel kabiliyetlerin geliştirilmesini de hedefleyecek. Öte yandan anlaşmayla birlikte KAAN’ın üretiminde Endonezya’nın sahip olduğu yerel kabiliyetlerden yararlanılacak.
KAAN’ın Endonezya’ya satışına yönelik ilk duyuruyu Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Erdoğan, “Yerli ve millî savunma sanayimizin kaydettiği gelişimi ve ulaştığı noktayı gözler önüne seren bu anlaşmanın Türkiye ve Endonezya için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Anlaşmanın huzurunda imzalandığı kıymetli mevkidaşım, Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’ya selam ve teşekkürlerimi iletiyorum. Savunma Sanayii Başkanlığımız ve TUSAŞ başta olmak üzere KAAN’ın üretiminde ve Türkiye tarihinin bu rekor ihracat sözleşmesinin imzalanmasında emeği geçen tüm kuruluşlarımızı tebrik ediyorum” ifadelerini kullandı.
KAAN: Türkiye’nin 5. Nesil Savaş Uçağı
KAAN, Türk mühendisliğinin geldiği en üst noktayı temsil eden, 5. nesil çok rollü savaş uçağıdır. Yüksek manevra kabiliyeti, düşük radar görünürlüğü (stealth), yapay zekâ destekli aviyonikleri ve ağ destekli harp yetenekleriyle dikkat çekmektedir. Hava-hava ve hava-yer görevlerinde üstün başarı sağlaması hedeflenen KAAN, aynı zamanda Türkiye’nin savunma alanındaki tam bağımsızlık vizyonunun simgesidir. İlk uçuşunu 21 Şubat 2024 tarihinde başarıyla gerçekleştiren KAAN, bu tarihi adımıyla Türk havacılığı açısından yeni bir dönemi başlatmıştır. 6 Mayıs 2024’te ise KAAN gök vatan ile ikinci kez bir araya gelmiştir.
Millî Muharip Uçak KAAN projesinin ilerleyen aşamalarında ise uçağa millî motorun entegrasyonu ile KAAN’ın tamamen millî hâle getirilmesi ve ihracat potansiyelinin daha da arttırılması hedeflenmektedir.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.