Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Türkiye’yi hedefleriyle buluşturma mücadelemiz hız kesmeden sürüyor. Son Kabine Toplantımızdan bu yana yine yoğun bir mesai içinde çalışmalarımıza devam ettik. İçeride toplu açılış törenleri ve il ziyaretleri, dışarıda uluslararası zirveler ve seyahatler ile milletimize hizmet yolculuğumuza devam ettik” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Türkiye’yi hedefleriyle buluşturma mücadelemiz malum hız kesmeden sürüyor. Son Kabine Toplantımızdan bu yana yine yoğun bir mesai içinde çalışmalarımıza devam ettik. İçeride toplu açılış törenleri ve il ziyaretleri, dışarıda uluslararası zirveler ve seyahatler ile milletimize hizmet yolculuğumuza devam ettik.
Bu çerçevede 7 Temmuz’da Ukrayna Devlet Başkanı Sayın Zelenski’yi ülkemizde misafir ederek gündemimizdeki konuları ele aldık. Kendisiyle 500 günden fazla süredir devam eden savaşın sona erdirilmesine yönelik önerilerimizi paylaşarak bu doğrultuda üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu tekrar vurguladık.
Aynı gün Millî Savunma Üniversitemizin kara, deniz ve hava harp enstitülerimizde eğitimlerini başarıyla tamamlayan 249 subayımızın mezuniyet sevincine ortak olduk. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yeniden yapılandırdığımız üniversitemizin asli vazifesini layıkıyla ifa ettiğini müşahede ettik.
“81 VİLAYETİMİZİN TAMAMININ GÜVENİNE MAZHAR OLMAK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞACAĞIZ”
Biliyorsunuz seçim kampanyamız sırasında şahsımıza en çok teveccüh gösteren illerimizi ziyaret etme sözü vermiştik. 28 Mayıs seçimlerinde Bayburt yüzde 82,5 oy oranıyla birinci, komşusu Gümüşhane yüzde 78,5 oy oranıyla ikinci oldu. Bunun için 8 Temmuz Cumartesi günü her iki ilimizi ziyaret ederek desteklerinden dolayı oralardaki vatandaşlarımıza bizzat teşekkür ettik. Kuru kuruya teşekkür olmaz diyerek Bayburt’ta toplam yatırım bedeli 2 milyar 689 milyon lirayı, Gümüşhane’de ise 1 milyar 100 milyon lirayı bulan eserlerin toplu açılış törenini de bu arada gerçekleştirdik.
Buradan bir kez daha bizleri asla yalnız bırakmayan, desteğini, duasını bizden esirgemeyen Bayburtlu ve Gümüşhaneli kardeşlerime en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bu iki ilimizle birlikte bize oy versin veya vermesin 81 vilayetimizin tamamının güvenine mazhar olmak için canla başla çalışacağız.
14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde elde ettiğimiz başarıyı 31 Mart 2024 mahâlli idareler seçimleriyle tahkim etmek istiyoruz. Hükûmet ile yerel yönetimler arasındaki uyumun anlayış ve vizyon birliğinin kıymetini her geçen gün daha net bir şekilde görebiliyoruz. Gerçek belediyecilik hizmetlerinden mahrum kalan şehirlerimizi Türkiye Yüzyılı’nın inşasına ortak etmek için önümüzdeki seçimler bir fırsattır. Milletimizin de desteğiyle inşallah bu tarihî fırsatın heba olmasına izin vermeyeceğiz.
“TÜRKİYE’NİN BEKLENTİLERİNİ AÇIK VE NET ORTAYA KOYDUK”
Bayburt ve Gümüşhane ziyaretimizin ardından NATO Zirvesi’ne katılmak üzere Litvanya’nın başkenti Vilnius’a gittik. Kritik bir dönemde tertiplenen NATO Zirvesi, ülkemiz açısından terörle mücadele başta olmak üzere tezlerimizi dillendirdiğimiz, önemli diplomatik kazanımlar elde ettiğimiz uluslararası bir toplantı oldu. NATO tarihinde ilk defa Genel Sekreter tarafından terörizmle mücadele özel koordinatörü atanacağı duyuruldu. İttifakın yanı sıra ülkemizin de güvenliğine katkı sunacak pek çok hususta mutabakata varıldı.
NATO’nun genişlemesine verdiğimiz ilkesel desteği ifade ederken, Türkiye’nin beklentilerini açık ve net ortaya koyduk. Sadece terörizme karşı değil Batı’da veba gibi yayılan İslam düşmanlığıyla mücadele noktasında da ikazlarımızı yaptık.
İsveç’in ittifaka üyelik süreciyle ilgili atılacak karşılıklı adımlar ortak açıklamayla belirlendi. Meclis’imizin açılmasıyla birlikte üzerimize düşeni yapacağız. Katılım protokollerine dair nihai kararı verecek olan mercii Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Milletvekillerimizin vicdanları doğrultusunda ülkemizin menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapacağından şüphe duymuyoruz.
“KOMŞULARIMIZLA VE DİĞER ÜLKELERDE AŞILMAZ DENİLEN NİCE ENGELİ AŞTIK”
Vilnius Zirvesi’nde Amerikan Başkanı Sayın Biden, Fransa Cumhurbaşkanı Sayın Macron ve Yunanistan Başbakanı Sayın Miçotakis’in de aralarında olduğu 13 liderle ikili görüşme gerçekleştirdik. Bu görüşmelerde bir kez daha gördük ki komşularımız başta olmak üzere bizim hiçbir ülke ile çözülemeyecek sorunumuz yoktur. Diyalog ve diplomasiye alan açıldığı takdirde, yanlış anlaşılmaların giderileceğine, anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulacağına inanıyoruz. Son 21 yılda bunu pek çok kez başardık. Komşularımızla ve diğer ülkelerle aşılmaz denilen nice engeli aştık. Aynı başarıyı bugün de yakalamamızın önünde hiçbir mani bulunmuyor.
Özellikle Avrupalı dostlarımızla yaptığımız görüşmelerden ümitvarız. Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecimizin canlandırılması, Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi, vatandaşlarımıza vize serbestisi gibi temel başlıklarda artık ilerleme sağlamak istiyoruz. Hem ülkemizin, hem de Avrupa Birliği’nin çıkarına olacak bu hamlelerin müspet neticelerini inşallah yakında göreceğiz.
“TOGG HER ÜÇ LİDERDEN DE TAM NOT ALDI”
Dış politika kulvarında iş dünyamızdan oluşan geniş bir heyetle yaptığımız Körfez turumuz da çok önemli bir adım oldu. Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gerçekleştirdiğimiz ziyaretler son derece başarılı ve verimli geçti.
Suudi Arabistan’la imzaladığımız beş anlaşmayla iş birliğimizi daha da ileriye taşıdık. Savunma sanayi alanında tarihimizin en büyük savunma ve havacılık ihracatı sözleşmesine imza attık. Katar’la mükemmel seviyede ilerleyen ilişkilerimizi yeni ortaklıklarla taçlandırma kararı aldık.
Birleşik Arap Emirlikleri, 10 milyar doları bulan ikili ticaret hacmimizle ülkemizin bölgedeki en önemli ticari ve ekonomik ortakları arasındadır. Diplomatik münasebetlerimizin 50. yılını Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey mekanizmasının kuruluşuyla kutlamış olduk. Ziyaretimiz esnasında farklı alanlarda toplam değeri 50,7 milyar dolara ulaşan 13 anlaşma imzalanmıştır.
Yine ziyaretimiz vesilesiyle ülkemizin gurur kaynağı olan Türkiye’nin otomobili TOGG’u muhataplarımıza hediye ettik. TOGG’un her üç liderden de tam not aldığını memnuniyetle belirtmek isterim. Şimdilik sadece ülkemizin yollarını süsleyen TOGG’u inşallah yakın zamanda diğer ülkelerin yollarında da görmeye başlayacağız. Nasıl İHA-SİHA ve TİHA’larımız onlarca ülkenin semalarını koruyorsa, TOGG da Türkiye markasını yollara, caddelere taşıyacaktır.
“ADA’NIN GERÇEKLERİ TEMELİNDE HİÇBİR ZAMAN ÇÖZÜMDEN KAÇMADIK, KAÇMAYIZ”
Abu Dabi’den sonra geçtiğimiz Lefkoşe’de Kıbrıs Türk’ü kardeşlerimizin 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı coşkusunu onlarla birlikte paylaştık. Barış Harekâtının 49. yıl dönümü, Ercan Havalimanı’nın yeni terminal binasının ve pistinin açılışıyla idrak ettik. 10 milyon yolcuya hizmet verebilecek kapasiteye ulaşan Ercan Havalimanı’nın bir kez daha Kıbrıs Türk halkına hayırlı olmasını diliyorum.
Burada bir hususu tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum. Biz, adanın gerçekleri temelinde hiçbir zaman çözümden kaçmadık, kaçmayız. Kıbrıs Adası’nın kalıcı ve adil bir barışa kavuşması için elimizi taşın altına koymaktan çekinmeyiz. Bu konudaki samimiyetimizi Annan Planı dâhil şimdiye kadarki tüm süreçlerde gösterdik, gerekirse yine gösteririz. Ancak bunun için karşımızdakilerin de dayatmalarda ısrar etmek yerine, sahadaki durumu kabullenmesi gerektiği açıktır.
Barış Harekâtı’nın 49. yılında bir kez daha şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yönelik desteğimizin baki olduğunu, tarımdan enerjiye, sudan elektriğe, ulaşımdan sağlığa her alanda katkılarımızın artarak devam edeceğini vurgulamak istiyorum.
“15 TEMMUZ’U MANASINA VE RUHUNA UYGUN BİR ŞEKİLDE YAŞATACAĞIZ”
15 Temmuz’un yedinci sene-i devriyesini şehitlerimizin yakınları, gazilerimiz ve İstanbul halkının katılımıyla Beylerbeyi Stadyumu’nda idrak ettik. Türkiye Yüzyılı’nın kahramanlarına olan minnet borcumuzu bir kez daha hatırladık ve hatırlattık. Milletimizin 15 Temmuz gecesi yazdığı destanın büyüklüğünü her geçen yıl çok daha iyi anlıyoruz. O gece Türkiye sadece demokrasisine yönelik bir darbe teşebbüsünü bertaraf etmedi, o meşum gece ülkemiz asıl bağımsızlığını hedef alan bir işgal girişimini püskürttü. Milletimiz, 253 vatan evladını toprağa verme pahasına Türkiye’nin geçilmez olduğunu tüm dünyaya bir kez daha haykırmıştır.
15 Temmuz, asırlar boyunca yürüttüğümüz varlık-yokluk mücadeleleri zincirinin en son halkasıdır. Demokrasi ve millet düşmanlarının 15 Temmuz’a yönelik bitmeyen kinlerinin gerisinde işte bu gerçek vardır. FETÖ’cü alçakların ihanetinden medet umanlar, o gece yaşadıkları derin hayal kırıklığını hâlen unutamıyor. Darbecilerle anlaşıp tankların arasından kaçanlar, ayıplarını örtmek, korkaklıklarını gizlemek amacıyla iftira dâhil her yola başvuruyor.
Kontrollü darbe yalanından 15 Temmuz darbesi tarzı ahlaksız ithamlara kadar milletin direnişine kara çalmak için her şeyi yapıyorlar, ama ne yapsalar nafile. Bunlar, tüm çabalarına rağmen son yedi yılda amaçlarına ulaşmadılar, Allah’ın izniyle hiçbir zaman da ulaşamayacaklar. Türkiye ve Türk Milleti var oldukça 15 Temmuz destanımız dilden dile, gönülden gönle, nesilden nesle gururla aktarılmaya devam edecek. Birileri rahatsız olsa da, biz o gece çıplak elleriyle tankları durduran kahramanların hatırasına ebediyen sahip çıkacağız. Her biri kalbimizin en mutena köşesinde yaşayan 253 şehidimizin hepsini şükranla, özlemle ve minnetle yâd edeceğiz. Gazilerimizin verdiği mücadeleyi gençlerimize ve çocuklarımıza gururla anlatacağız. Filmlerle, kitaplarla, belgesellerle, şiirlerle ve çeşitli etkinliklerle 15 Temmuz’u manasına ve ruhuna uygun bir şekilde yaşatacağız.
Tüm bunları yaparken rehavete asla kapılmayacağız. Son FETÖ’cü hain de hukuk önünde hesap verene kadar bu terör örgütüyle, uzantılarıyla ve destekçileriyle mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu vesileyle şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize sağlıklı, huzurlu, bereketli ömürler niyaz ediyorum. Rabbim bizlere bir daha 15 Temmuz gibi bir ihanet yaşatmasın diyorum.
“ORMAN YANGINLARIYLA MÜCADELEMİZİ BAŞARILI BİR ŞEKİLDE YÜRÜTÜYORUZ”
Küresel bir sorun olan iklim değişikliğinin olumsuz yansımalarını ülkemiz de tecrübe etmektedir. Karadeniz Bölgesinde yaşanan sel ve taşkınların ardından batı ve güney bölgelerimizde meydana gelen orman yangınları bunun son örnekleridir. Karadeniz Bölgemizdeki sel felaketine 7.122 personel, 477 iş makinesi, 6.323 diğer araç ve iki helikopterle müdahale ettik. İlgili bakanlarımız süratle afet bölgesine intikal ederek çalışmaların koordinasyonunu bizzat sağladı. Selden etkilenen işverenlerimiz ile sigortalılarımızın prim ödemelerini talep etmeleri hâlinde bir yıl süreyle ertelediğimizi de duyurduk.
Orman yangınlarıyla mücadelemizi de başarılı bir şekilde yürütüyoruz. Geçen yıl 1 Haziran-24 Temmuz’da 265 orman yangını çıkarken, bu yılın aynı döneminde 358 orman yangınıyla karşılaştık. İzmir’deki yangına müdahale sırasında orman işçimiz Mustafa Gürpınar hayatını kaybetti. Şehidimize Allah’tan rahmet, ailesine ve çalışma arkadaşlarına sabırlar diliyorum.
Önceki yıllarda yaşanan yangınların bir kısmı doğal sebeplerden, bir kısmı da terör ve ihmal gibi faktörlerden dolayı meydana gelmişti. Biz de bu sene en kötü senaryoyu düşünerek havada ve karada güçlü bir altyapı kurduk. Mevcut filomuzu Rusya’dan gelen iki büyük uçakla tahkim ettik. Rezerv güçlerle birlikte toplam 24 uçak, 100 helikopter ve 10 İHA’mızla orman yangınlarıyla mücadele ediyoruz. Ayrıca, 4.800 aracımız ve 25 bin orman işçimiz de karadan müdahale noktasında görev yapıyor.
Kendi ülkemizde yangınlara süratle müdahale ederken ihtiyacı olan diğer ülkelerin de yardımına koşuyoruz. Büyük bir yangınla boğuşan komşumuz Yunanistan’a iki amfibi uçak ve bir yangın söndürme helikopteri gönderdik. Rodos halkı başta olmak üzere Yunan komşularımıza buradan geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
“ÇİFTÇİLERİMİZ ÜRÜNLERİNİ TESLİM EDENE KADAR ALIMLARIMIZ DEVAM EDECEKTİR”
Her ne kadar hazırlıklarımız tamam olsa da, hedefimiz tek bir yangının bile çıkmamasıdır. Tüm vatandaşlarımdan Orman Teşkilatımızın alarm durumuna geçtiği Ağustos ayı boyunca çok dikkatli olmalarını rica ediyorum. En küçük bir ihmalin dahi ciğerimizi yakan felaketlere yol açabileceğini lütfen unutmayalım. “Orman vatandır” anlayışıyla hep birlikte ormanlarımızı korumaya, geliştirmeye devam edelim. Ormanlarımıza sahip çıkan herkese şimdiden teşekkür ediyorum.
Öte yandan ülkemizin dört bir yanında başlayan hasat mevsiminde bugün itibariyle hububatın yüzde 65’i hasat edildi. Toprak Mahsulleri Ofisimiz 580 noktada alım faaliyetini kesintisiz bir şekilde sürdürüyor. Çiftçilerimiz ürünlerini teslim edene kadar alımlarımız devam edecektir.
“TÜRKİYE YÜZYILI’NI İNŞA ETME HEDEFİYLE YOLUMUZA DEVAM EDİYORUZ”
Dün hem Hatay’ın Anavatana katılışın 84’ncü, hem de millî mücadelenin dönüm noktalarından Erzurum Kongresi’nin 104’ncü yıl dönümüydü. Bilindiği gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkanlık ettiği Erzurum Kongresi’nde üç önemli ilke dünyaya ilan edilmiştir.
Birincisi; millî sınırlar içindeki vatanın bölünmez bir bütün olduğudur. İkincisi; her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı milletin topyekûn direneceğidir. Üçüncüsü de; manda ve himayenin kabul edilmeyeceğidir.
Evet, 104 yıl sonra bugün devlet ve millet olarak aynı ilkeler doğrultusunda Türkiye Yüzyılı’nı inşa etme hedefiyle yolumuza devam ediyoruz. Millî mücadele bizim vatan toprakları üzerindeki ne ilk, ne de son kıyamımızdı. Anadolu topraklarının merkezinde yer aldığı coğrafya bizim Anavatanımız olma yanında, tüm insanlığın köklerinin de çıkış yeridir. Doğudan batıya, kuzeyden güneye, hatta okyanuslar ötesinden her gücün gözünün bu coğrafyada olmasının sebebi budur. Millet olarak Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e kadar kurduğumuz her devletin verdiği
varoluş mücadelesinin böylesine ağır bedelli ve kesintisiz yürümesi boşuna değildir.
Hatta hiç uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’nin son 10 yıldır maruz kaldığı siyasi, sosyal, ekonomik, askerî sıkıntıların neredeyse hiçbiri tabii süreçlerin ürünü değildir. Hepsinin de arka planında insanlık tarihî kadar eski bir mücadelenin, modern yöntemler ve söylemlerle devam ettirilen sürümleri vardır. Bu mücadeleye bir de hem toplum, hem coğrafya olarak bünyemizde taşıdığımız sorunları eklediğimizde maliyetler daha da artmıştır.
Sosyal fay hatlarımızda kırılmalara yol açmak için girişilen sayısız denemeleri hamdolsun millî birliğimize ve beraberliğimize sıkı sıkıya sarılarak hep akamete uğrattık. Gezi olaylarından terör saldırılarına, 15 Temmuz’dan seçim dönemlerinde yalanlar üzerinden tırmandırılan siyasi gerilimlere kadar nice meselenin üstesinden milletimizin irfanı ve insanımızın sağduyusu sayesinde geldik. Ayrıca, bu dönemde küresel sağlık krizinin ve onunla birlikte yükselen küresel finans, üretim, tedarik, emtia krizlerinin ülkemize etkilerini de sırtlandık. Vakitlice aldığımız tedbirler ve ülkemizin ihtiyaçlarına uygun olarak geliştirdiğimiz politikalarla bu süreçleri en az hasarla atlatmayı başardık.
Bugün üçüncü yıl dönümüne ulaştığımız Ayasofya-ı Kebir Camii Şerifi’nin yeniden ibadete açılmasının da, Anadolu topraklarını vatan yapma mücadelemizin önemli sembollerinden biri olduğu şüphesizdir. Rabbime bizlere bu şerefi bahşettiği için bir kez daha hamd ediyorum.
Coğrafyamızdaki imtihanlarımızdan biri de tabii afetlerle oldu, hâlâ oluyor. Yangınlar, seller, heyelanlar, kuraklık ve en önemlisi deprem afetleri ülkemizin dört bir yanında ciddi hasarlara yol açıyor. 6 Şubat’ı unutmak mümkün mü? Onun meydana getirdiği felaket, fatura unutulabilir mi? Şehitlerimiz unutulabilir mi, gazilerimiz unutulabilir mi? Gerçekleştiği alan ve etkilediği nüfus bakımından tarihimizin en büyük afeti olan 6 Şubat depremlerinin üzerinden henüz beş buçuk ay geçti. Depremde kaybettiğimiz insanlarımızın acıları ilk günkü tazeliğiyle yüreklerimizi yakmayı sürdürüyor. Evleri ve iş yerleri enkaza dönen vatandaşlarımız bir yandan kaybettikleri yakınlarının yasını tutarken, diğer yandan hayata yeni bir başlangıç yapmak için gerekli şartların oluşmasını bekliyor.
Afetin etkilediği şehirlerimizde acil yıkılması gereken ve ağır hasarlı binaların enkazlarını tamamen kaldırdık. Orta hasarlı binalarla ilgili çalışmalar sürüyor. Yapılan tespitlere göre bölgede 872 bin bağımsız bölüme sahip 311 bini aşkın binanın yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bunlardan yaklaşık 507 bini konut, 143 bini köy evi olmak üzere toplam 650 binini devlet eliyle yaparak vatandaşlarımıza teslim etmeyi planlıyoruz. Hâlihazırda 180 bin civarında konut ve köy evinin inşa süreci başlamıştır.
Yeri belirlenen ve zemin etütleri yapılan alanlarda hızla inşa çalışmalarına geçilmektedir. Hatta şu an itibariyle inşaatı tamamlanan köy evlerinden hak sahiplerine teslim edilenler var. İnşallah sonbaharla birlikte konutları vatandaşlarımıza peyderpey teslim etmeye başlayacağız. Konutların inşasını hızlandırmak gayesiyle geliştirdiğimiz yeni projemizi kamuoyumuzla kısa süre önce paylaştık. Vatandaşlarımızdan gelen talepler doğrultusunda yerinde dönüşüm çalışmalarımızı başlattık. Afetzede kardeşlerimize bir kısmı çok uygun şartlarda kredi, bir kısmı hibe olarak önemli destekler veriyoruz. Bugüne kadar 93 binden fazla depremzedemiz yerinde dönüşüm için başvurdu. Bu sayının daha da artacağına inanıyorum.
Depremden hemen sonra ilan ettiğimiz mücbir sebep uygulamasıyla afetzedelerimizin yükünü hafifletmiştik. Mücbir sebep düzenlemesini depremde en çok yıkıma uğrayan Adıyaman, Kahramanmaraş, Hatay, Malatya illerimiz ile İslahiye ve Nurdağı ilçelerimizde devam ettirmeyi kararlaştırdık. Buraların dışında kalan vilayetlerimizden gelen münferit başvuruları da değerlendireceğiz. Konuyla ilgili detayları Hazine ve Maliye Bakanlığımız yakında milletimize açıklayacaktır.
Depremin istihdama etkisini en aza indirmek amacıyla başlatılan kısa çalışma ödeneğini üç ay süreyle uzatıyoruz. Daha önce 110 bin çalışanın faydalandığı ödenekten 115 bin insanımızın istifade etmesini sağlayacağız. Toplum yararına programlarımızı açma hazırlıklarımız, başta deprem bölgemiz olmak üzere ülkemiz genelinde devam ediyor.
Hesaplamalara göre 6 Şubat depremlerinin ülkemize maliyeti 104 milyar doların üzerindedir. Sadece bu yıl deprem kaynaklı harcamaların 762 milyar liraya ulaşmasını bekliyoruz. Bu rakam, çapı ne kadar büyük olursa olsun her ekonomi için altından kalkılması zor bir yüktür. Üstelik 2013’ten beri yaşadığımız her hadisenin bir boyutunu oluşturan ekonomik saldırıların etkilerinin hâlâ sürdüğü dönemde bu maliyetle karşı karşıya kaldık.
Hatırlayın, içeride birilerinin ‘Tüketmeyin, yatırım yapmayın, Türkiye’ye gelmeyin’ kampanyalarıyla ekonomimizi çökertme çağrıları yaptığı günleri yaşadık. Dışarıda ise Türk ekonomisini mahvetme naralarıyla ülkemize karşı ne iktisat bilimiyle, ne akıl ve ahlakla bağdaşan tuzaklara şahitlik ettik. Tüm bu hücumlara karşı çareyi yine her konuda ve her zaman olduğu gibi kendi potansiyelimizi harekete geçirmekte, kendi gücümüzü kullanmakta, kendi hedeflerimize yönelmekte bulduk. Hep söylediğimiz gibi, yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla ülkemizi büyütme hedefi; öyle akşamdan sabaha ortaya çıkmış bir strateji değildir. Gerisinde çok büyük emeklerin ve çok büyük bedellerin olduğu bir sürecin sonunda bu noktaya geldik. Bugün de Türkiye, bu temel ekonomik hedefine bağlılığını şeksiz-şüphesiz bir şekilde sürdürmektedir.
Altını çizerek tekrar ifade ediyorum; Türkiye’yi istihdamı ve üretimiyle büyütme hedefimizden en küçük bir geriye gidiş söz konusu olmayacaktır. Zamana ve şartlara göre kullanılan araçlar farklılaşsa da, sonuçta varmak istediğimiz menzil değişmemiştir. Son haftalarda atılan adımların, hem daha önceki gelişmelerin, hem de depremin artık ertelenemez hâle gelen mali yükünü karşılayabilmek için yapılan düzeltmeler olarak görülmesi şart. Bu adımların faiz, kur ve enflasyon üzerindeki etkilerini orta vadede ülkemizin asıl hedeflerine yaklaşmasına katkı sağlayacak gelişmelere dönüştürebileceğimize inanıyoruz. Ülkemizin her meselesini 21 yıldır nasıl tesis ettiğimiz güven ve istikrar iklimi sayesinde çözmüşsek, bugünkü sıkıntıların üstesinden de aynı şekilde geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın.
Hükûmet olarak uyguladığımız ekonomi politikasını dünyadaki benzer politikalardan ayıran çok önemli bir özellikler vardır; bu da, önceliklerimizin en başında istihdamın geliyor olmasıdır. Bilindiği gibi geçmişte ülkemizde ve dünyadaki gelişmekte olan pek çok yerde uygulanan ekonomi politikaları en büyük zararı istihdama veriyordu. İşsizliğin arttığı, insanların evlerine götürecek ekmek bulamadığı bir ortamda kâğıt üzerindeki göstergelerde elde edilen düzelme toplumlara beklenen refahı, ülkelere beklenen huzuru sağlayamıyordu. Dolayısıyla bizim için ekonomik istikrar demek, istihdamı düzenli olarak arttıran sürdürülebilir büyüme demektir. Tabii en az bunun kadar önemli bir diğer önceliğimiz; ülkenin ve toplumun tüm dengelerini bozan enflasyonla mücadeledir. Hiç şüphesiz finansal istikrar da, bu tablonun ayrılmaz bir parçasıdır.
“VERİM, TASARRUF EKONOMİSİNDEN YANA OLALIM”
Türkiye’nin maruz kaldığı onca sıkıntıya, saldırıya, felakete rağmen her alanda hâlâ dimdik ayakta kalmasının, bölgesel ve küresel güç olarak kabul görmesinin gerisinde işte bu politika vardır. Biz ülkemiz ekonomisini sonuçlarla uğraşarak değil sebeplere inip onları ortadan kaldırarak büyüttük, geliştirdik, diğer alanlardaki iddialarımızın dinamosu hâline getirdik, bugün de aynı anlayışla hareket ediyoruz. İstihdamı arttıracak, enflasyonu düşürecek, finansal düzelmeyi sağlayacak her tedbiri alacak, uygulayacak, sonuçlandıracak ve ortaya çıkan zenginliği milletimizin her bir ferdine yayacak bir politika izliyoruz.
Her dönemde olduğu gibi bu dönemde de politikamızı hayata geçirirken önümüze çıkan zorluklar var. Her şeyden önce sadece arz-talep ilişkisi üzerine kurulu iktisadi teorilerin ülkemizde tam karşılık bulamadığı bir gerçektir. Bunun sebeplerinden biri; bilhassa küresel ekonominin dümenini elinde tutan güçlerin Türkiye’ye yönelik siyasi yaklaşımlarının ekonomik mantığın önüne geçmesidir. Açık konuşmak gerekirse; siyasi, ekonomik ve askerî olarak güçlenen, dolayısıyla kendi politikalarını belirleyip hayata geçiren bir Türkiye fotoğrafı kimsenin işine gelmiyor. Bu yüzden de sürekli gizli-açık engellemelere, kuraldışı uygulamalara maruz kalıyoruz.
Ülkemizin durumunu farklı kılan bir diğer sebep ise; kimi dönemlerde avantajımız olan esnek sosyal ve ekonomik politikalarımızın uzun vadeli politikaların ve kuralların kökleşmesini zorlaştırmasıdır.
İnsanımızın tasarruf alışkanlığında döviz ve altın ağırlıklı yer tutuyor. Önemli bir kısmı da yastık altında duran bu varlıkların iktisadi işleyişe, dolayısıyla istihdama ve üretime katkısı olmuyor. Onun için gelin, milletime sesleniyorum; biz verim ekonomisinden yana olalım, tasarruf ekonomisinden yana olalım, israf ekonomisini bir kenara koyalım. Bunun ne benim milletimin kendisine, ne de devletime hiçbir faydası yoktur. Yükselen fiyatlar sebebiyle gayrimenkul ve otomobil piyasasının cazip hâle gelmesi de, üretim artışının hak ettiği yere ulaşmasını engelliyor. Bu gerçekler çerçevesinde tamamen siyasi kaygılarla serdedilen sözde değerlendirmelerin ne ülkemize, ne milletimize, ne de yaşanan sorunların çözümüne zerre kadar faydası vardır.
“İHRACATIMIZ VE TURİZMİMİZ HER AY REKORLAR KIRARAK YOLUNA DEVAM EDİYOR”
Türkiye gibi rezerv para veya petrol, doğal gaz gibi karşılıksız gelir sağlayan kaynaklara sahip olmayan bir ülkenin tercüme değil telif iktisadi analizlere ve çözüm yollarına ihtiyacı bulunuyor. Ülkemizin en büyük talihsizliği, dünyadaki gelişmeleri ülkemizin gerçekliğiyle mezcederek milletimizin önüne ufuk açıcı teoriler koyacak iktisatçılardan uzun yıllar boyunca maalesef mahrum kalmasıdır. Biz yaşadığımız tecrübeler ışığında ülkemizin önünde istihdam ve üretim dışında çıkış yolu olmadığına kanaat getirdiğimiz için kendi politikamızda ısrar ediyoruz.
Geçtiğimiz 21 yılda ülkemize kazandırdığımız eğitim, sağlık, güvenlik, ulaştırma, enerji, konut başta olmak üzere tüm alanlardaki yaygın altyapı, büyümemizin en önemli itici gücüdür. Hamdolsun bu sayede ticaretten sanayiye, tarımdan turizme, istihdamın ve üretimin lokomotifi olan her alanda çarklar harıl harıl dönmektedir. İhracatımız ve turizmimiz neredeyse her ay rekorlar kırarak yoluna devam ediyor. Ülkemiz, giderek artan bir şekilde uluslararası yatırımcıların ilgisini çekiyor. Yaptığımız her görüşmede ülkemize milyarlarca, on milyarlarca dolarlık yatırım sözü alıyoruz. Bu yatırımların ağırlıklı kısmını birilerinin iddia ettiği gibi varlık satışı değil istihdama ve üretime dönük projeler oluşturuyor.
Cari dengemizin en önemli handikabı olan enerji ithalatımızı, keşfettiğimiz doğal gaz ve petrol rezervleriyle kademe-kademe azaltacak olmamız, hareket alanımızı daha da genişletiyor.
“İSTİKRAR, GÜVEN VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK EKSENİNDE YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ”
Ülkemizi son 20 senede yılda ortalama yüzde 5,5 büyüterek, millî geliri 238 milyar dolardan 1 trilyon dolar sınırına getirerek, satın alma paritesine göre millî gelir sıralamasında dünyada 11. sıraya çıkartarak, istihdamı 19 milyondan 32 milyona yükselterek, ihracatı 35 milyar dolardan 254 milyar dolara ulaştırarak, turist sayısını 15 milyondan 52 milyona, turizm gelirini 12 milyar dolardan 46,5 milyar dolara sıçratarak, velhasıl her alanda eşi benzeri görülmemiş başarılara imza atarak bugünlere getirdik.
Nüfusu artan, onunla birlikte iş gücüne katılım oranı yükselen bir Türkiye’de istihdamın azalmak bir yana, sürekli artmasını işte bu tabloya borçluyuz. Ülkemizin ve milletimizin hiçbir kazanımından en küçük bir geri gidişe müsaade etmeyeceğiz. İstikrar, güven ve sürdürülebilirlik ekseninde yolumuza devam edeceğiz.
Şunu çok açık net söylüyorum: Yatırım kararlarının lokomotifi olan öngörülebilirliği artırmak, aynı şekilde önceliklerimiz arasında yer alıyor.
Elbette bunları söylerken yaşanan güncel sıkıntıları görmezden gelmiyor ve üzerini örtmeye çalışmıyoruz. Yükselen enflasyon sebebiyle refah seviyesi düşen ücretli kesimlerin kayıplarını telafi etmek için bugüne kadar pek çok düzenleme yaptık. Asgari ücretten memur ve emekli maaş artışlarına kadar her alanda bütçe imkânlarını sonuna kadar zorlayan tasarruflarda bulunduk. Her kesimin ücret düzenlemesi farklı süreçlere, farklı kurallara ve farklı dönemlere göre yapıldığı için zaman zaman kısa süreli dengesizliklerin yaşandığının farkındayız.
“ÇALIŞANINDAN EMEKLİSİNE HİÇ KİMSENİN MAĞDURİYETİNİN KALICI OLMASINA RIZA GÖSTERMEYİZ”
Kamu işçilerinin epeyce bir gecikmeyle yapılan toplu sözleşmelerinde ortaya çıkan tablo memur maaşlarında ilave bir düzeltmeyi zorunlu kıldı. Bu defa da daha önceden sonuçlandırılan asgari ücret ve emekli maaşlarıyla ilgili bir huzursuzluk ortaya çıktı. Kamu işçisini ve memuru nasıl ortada bırakmadıysak, çalışanından emeklisine hiç kimsenin mağduriyetinin kalıcı olmasına rıza göstermeyiz.
Ek bütçede önceliğimizi zorunlu olarak deprem bölgesinin hızla ayağa kaldırılmasını sağlayacak projelere verdik. Yaptığımız vergi artışlarından elde edeceğimiz geliri şu aşamada başka yerlere aktarmayı vicdani olarak kabul edemeyiz. Bununla birlikte hem bütçe gelirlerini artırmaya, hem de bütçe dışı kaynak sağlamaya yönelik çalışmalarımızın semeresini gördükçe kendini mağdur hisseden tüm kesimlerin gönlünü mutlaka alacağız. Bunu da çok gecikmeden yılbaşı civarı neticeye ulaştırmayı planlıyoruz.
Milletimin tüm fertlerinden serinkanlı olmalarını, bize güvenmelerini, ülkelerinin ve kendilerinin geleceğine sahip çıkmalarını istiyorum. Kimilerinin anlık telaştan, kimilerinin açgözlülükten, kimilerinin de art niyetten kaynaklı reflekslerle sergiledikleri her dengesiz tasarrufun ortak refah ve huzur hedeflerimize zarar verdiğini unutmamalıyız. Eğer üretim yapıyorsak maliyet ve kar hesabımızı, ticaret yapıyorsak fiyatlama politikamızı, ev sahibiysek kira talebimizi, aracımızı satıyorsak satış bedelini bu anlayışla belirlemeliyiz. Ne döviz artışıyla, ne enflasyonla, ne işletme maliyetiyle izah edilemeyecek derece yüksek fiyatlarla piyasayı sürekli yukarıya çekmek sonu olmayan bir kısır döngüye destek vermektir.
Gün sonunda yüksek kazanç sağlamış gibi görünen bu süreç, aylar-yıllar geçtikçe herkesin hanesine zarar olarak yazılacak sonuçlara gebedir. Hiç kimsenin bilerek ve isteyerek ne kendisine, ne evlatlarına, ne de ülkesine böyle bir kötülük yapacağına ihtimal vermiyorum. Şayet bu konuda ihmali ve kastı olanlar çıkarsa, devlet olarak biz de gerekeni yapmaktan çekinmeyiz.
Ticaret Bakanlığımız özellikle otomobil piyasasında görülen stokçuluğun ve fiyat manipülasyonlarının önüne geçmek için denetimlerini artırdı. Konut fiyatları ve kiralarla ilgili ilave ne tür adımlar atabileceğimize dair değerlendirmelerimiz sürüyor. Serbest piyasa ekonomisinden taviz vermeden haksız kazanç sağlama peşinde koşan fırsatçıların üzerine kararlılıkla gideceğiz. Milletimizle birlikte nasıl ülkemizin üzerindeki vesayet bulutunu dağıtıp darbecilerin heveslerini kursaklarında bıraktıysak, nasıl istiklalimize ve istikbalimize yönelik tüm saldırıları boşa çıkardıysak, nasıl güvenliğimizi sınırlarımızın ötesinden başlayarak güçlendirecek tedbirleri aldıysak, nasıl her alanda potansiyelimizi harekete geçirerek bölgesinin ve dünyanın yükselen yıldızı bir Türkiye inşa ettiysek, Allah’ın izniyle enflasyon başta olmak üzere ekonomideki sıkıntıların üstesinden de geleceğiz.”
“Filistin’i savunmak; insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır”
GENÇ GAZETECİLER İSTANBUL
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubu Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Filistin davasını savunmak, sadece mazlum bir halkı savunmak değildir. Filistin’i savunmak; insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır. Filistin davası, yaklaşık bir asırdır her türlü zulme, barbarlığa ve katliama maruz kalmış bir halkın haysiyet davasıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’nin girişimleriyle İstanbul’da düzenlenen “Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubu” toplantısına katılarak bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’in gönül dostlarını” Türkiye’de ağırlamaktan mutluluk duyduğunu söyledi. Tarih boyunca nice medeniyetlerin beşiği olmuş, nice peygamberlere ev sahipliği yapmış Filistin’in sesi olmak için bir araya geldiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün sadece bir beldeyi ve halkı değil, aynı zamanda adaleti, barışı ve direnişi savunmak için buluştuklarını ifade etti.
Meclis Başkanlarını, “Medeniyet, tarih ve kültür şehri İstanbul’a hoş geldiniz” diyerek selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubunun her bir mensubuna yürekten teşekkür ettiğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantının ve alınacak kararların Filistin için hayırlara vesile olmasını niyaz ederek, Filistin davasını kendi meselesi görüp destek veren tüm parlamenterlere ayrıca teşekkür etti.
“FİLİSTİN DAVASI, KATLİAMA MARUZ KALMIŞ BİR HALKIN HAYSİYET DAVASIDIR”
Toplantının açılış konuşmalarını yakından takip ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Her iki Meclis Başkanımızı, verdikleri çok önemli mesajlar dolayısıyla ayrı ayrı tebrik ediyorum. Burada şu gerçeği tekrar hatırlatmak isterim; Filistin davasını savunmak sadece mazlum bir halkı savunmak değildir. Filistin’i savunmak, insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır. Filistin davası, yaklaşık bir asırdır her türlü zulme, barbarlığa ve katliama maruz kalmış bir halkın haysiyet davasıdır. Tüm bunlarla birlikte Filistin davası, özü itibarıyla insan olma, insan kalma mücadelesidir. Müslümanların yanı sıra vicdan sahibi her insanın meselesidir. Elbette bu dava bir siyasetin de ötesinde bir vicdan meselesidir. Bugün burada bulunan siz kardeşlerim aslında bunu yapıyorsunuz. Duruşunuzla sadece Filistin’i ve Filistin halkını değil, insanlığı ve insani değerleri de savunuyorsunuz. Zulme karşı susmayarak, baskılara boyun eğmeyerek tüm insanlığa adeta nefes oluyorsunuz. Filistin davasına verdiğiniz güçlü destek için, zor zamanda sergilediğiniz onurlu duruş için, insanlık cephesinde cesaretle yer aldığınız için her birinizi kutluyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantıya öncülük ettiği için TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a teşekkür ederek, bu dayanışmayı ve birlikteliği ilelebet muhafaza edeceklerini dile getirdi.
“İSRAİL HÜKÛMETİ TAM BİR CİNNET HÂLİNDE FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZİ KATLEDİYOR”
Gazze ve Filistin halkının 7 Ekim 2023’ten bu yana son asrın en büyük haydutluklarından birine maruz kaldığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “İsrail hükûmeti çocuk, kadın, bebek, yaşlı demeden tam bir cinnet hâlinde Filistinli kardeşlerimizi katlediyor. İsrail’in vahşice öldürdüğü 60 bine yakın Filistinlinin kahir ekseriyeti kadın ve çocuk. Nüfusun yüzde 7’den fazlası ya katledildi ya da sakat bırakıldı. Sahadaki gerçekleri dünyaya aktarmak için çalışan tam 212 gazeteci infaz edildi. Önceki gün bir kadın gazeteciyi 10 kişilik ailesiyle birlikte şehit ettiler. Yüzlerce doktor, hemşire, sağlık personeli kurşunların hedefi oldu. Yardım görevlileri öldürüldü. İlaç, su, gıda bulamadığı için bebekler göz göre göre hayatını kaybetti. Çocuğunun doğum gününü Gazzeli çocukları öldürerek kutlayacak kadar insanlıktan çıkmış bir güruhla karşı karşıya kaldık. Okullar, kiliseler, camiler, üniversiteler bombalandı. Gazze’deki binaların neredeyse yüzde 80’i yıkıldı. Gazze, taş üstünde taş kalmayacak derecede harap edildi. 50 milyon tondan fazla devasa bir enkaz yığınından söz ediyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in yeniden başlattığı saldırılarla Gazze’de ayakta kalan son binaları, hastaneleri, sivil yerleşim yerlerini, Gazze’nin hayat damarı olan temiz su kaynaklarını da teker teker imha ettiğini söyledi.
İşgal güçlerinin koruması altındaki yerleşimci vahşetinin Batı Şeria’da tüm hızıyla sürdüğüne işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, meselenin daha vahim tarafının, bütün bu zulüm ve barbarlıkların tam 18 aydır medeni denilen dünya dâhil tüm insanlığın gözleri önüne serilmesi olduğuna dikkati çekti.
“MAZLUMLARIN YANINDA YER ALMAYAN BİR KÜRESEL DÜZEN, ZALİMLERİN OYUNCAĞI OLMAYA MAHKÛMDUR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Gazeteciler öldürülüyor, uluslararası basın kuruluşları seyrediyor. Çocuklar öldürülüyor, İnsan hakları savunucuları seyrediyor. Sağlık çalışanları öldürülüyor, Batı dünyası seyrediyor. UNRWA (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) gibi kritik kurumlar kapatılmak isteniyor, Birleşmiş Milletler süreci sadece seyrediyor. Yıllardır özgürlükten, haktan, hukuktan, basın hürriyetinden bahsedenler, İsrail’in katliam politikası karşısında tam 18 aydır üç maymunu oynuyor. Buradan bir kez daha soruyorum: Nerede uluslararası hukuk, nerede İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, nerede ortalığı ayağa kaldıran, bütçesi milyarlarca doları bulan yapılar, örgütler, kurumlar? En küçük bir hadisede ambargo silahını çeken Batılı devletler, soruyorum İsrail’e karşı neredeler? Nerede BBC, nerede CNN ve diğerleri? Gazze’de insanlık öldürülürken, çocuklar, bebekler, kadınlar yanarak can verirken, gazeteciler infaz edilirken bunları gören dünyada var mı? Mazlumların yanında yer almayan bir küresel düzen, zalimlerin oyuncağı olmaya mahkûmdur. Bugün dünya, zalim karşısında susan hatta zulmü alkışlayan bir düzenin esiri olmuştur. Uluslararası hukuk, adaleti tesis etmenin değil güçlünün gücünü tahkim etmesinin aparatı hâline gelmiştir. Hukukun üstünlüğü yerine kişiye ve devlete göre hukuk düzeni hâkimdir. Gazze’de uluslararası sistem, sınavı kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne birçok kurum, kuruluş, savundukları ilkeleri çiğneme pahasına Gazze’de kötü bir imtihan vermiştir.”
Elbette başkalarını eleştirirken kendilerini ihmal edemeyeceklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üzülerek söylüyorum, içim kan ağlayarak söylüyorum, İslam dünyası da kendisinden bekleneni maalesef yerine getirememiştir” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şüphesiz çok gayret sarf edilip zulmü engellemek için pek çok yolun denendiğini, diplomasinin bütün imkânlarının kullanıldığını, toplantılar, zirveler, temaslar gerçekleştirildiğini ama sonuçta Gazze’nin tamamen yıkılmasına, 60 bine yakın Gazzelinin katledilmesine mani olunamadığını ve bunun üzerinde herkesin uzun uzun düşünmesi gerektiğini kaydetti.
“FİLİSTİN HALKI İŞGAL KUVVETLERİNE KARŞI ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ VERİYOR”
Müslümanlar olarak kapsamlı muhasebeye ihtiyaçlarının bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii burada şu gerçeği de vurgulamak durumundayım. Filistinliler öldürülürken sesleri çıkmayanların, Gazze halkının işgale karşı verdiği direnişe terörizm yaftası vurarak soykırımı normalleştirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Türkiye olarak bu iftiraları, bu kara propagandayı reddettiğimizi bugün bir kere daha çok net biçimde söylemek isterim” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin halkının işgal kuvvetlerine karşı özgürlük mücadelesi verdiğini dile getirerek, “Gazzeli kardeşlerimizin mücadelesi ile milletimizin bundan bir asır önce müstevlilere karşı verdiği istiklal mücadelesi arasında hiçbir fark yoktur. Filistin Direniş Hareketi, bizim nazarımızda bir Kuvayı millîye hareketidir. Filistinliler, yalnızca son 1,5 yıldır değil aslında son bir asırdır direniyor. Uluslararası hukuku hiçe sayan işgalci ve istilacı bir devlet karşısında bir asırdır direniş destanı yazıyor ama birileri bizim bunları dile getirmemizden rahatsız oluyorlar. Varsın, rahatsız olmaya devam etsinler. Biz hakkı haykırmaktan, gerçekleri söylemekten geri durmayacağız. İzzet kavramının şahsiyetlerinde somutlaştığı Filistin halkını ve Gazzeli kardeşlerimizi ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum. Vatanlarını savunurken toprağa düşen Filistin’in kahraman evlatlarını, ortak şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum” ifadelerini kullandı.
Bir kez daha İsrail zulmüne karşı direnen Filistinlilere en güçlü ifadelerle destek ve dayanışma mesajlarını gönderdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “İslam âlemini ve tüm dünyayı, Filistin halkının tüm insanlık adına yürüttüğü haysiyet mücadelesine destek olmaya davet ediyorum. Sadece vicdan sahiplerini değil İsrail halkını da yönetimlerinin kendilerini sürüklediği felakete karşı harekete geçmeye davet ediyorum. Bundan 75 yıl önce kendileri Holokost yaşamış, kendileri soykırıma uğramış bir toplumun, Gazze’de ve diğer Filistin topraklarında yaşanan katliamlara, soykırıma, vahşete ve cinayetlere artık ses çıkarması, tepki göstermesi, yöneticilerine artık ‘Dur’ demesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye, ilk günden itibaren bu soykırıma itirazlarını en yüksek seviyede dile getiren, İsrail’e karşı somut tedbirler alan ülkelerden biriydi. Hamdolsun, burada iyi bir sınav verdik, iyi bir sınav veriyoruz. Devletimizin resmî kurumlarının yanı sıra sivil toplum kuruluşlarımız, hayırseverlerimiz, iş dünyamız, adeta Filistin ve Gazze için seferber oldu. İsrail ile ticari işlemleri tamamen durdurarak bu alanda cesur bir adım attık. Filistinli kardeşlerimize yönelik insani yardımlarımızı aralıksız sürdürdük. Hamdolsun, 101 bin tonun üzerinde insani yardım malzemesini bölgedeki kardeş ülkelerin de desteğiyle Gazze’ye ulaştırdık. Buradan kendilerine tekrar teşekkür ediyoruz. Bundan sonra da Gazze’ye yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz ancak İsrail, 2 Mart’tan bu yana Gazze’ye yardımları engellemek suretiyle çirkin yüzünü bir kez daha gösteriyor. İsrail yönetimi, bombalarla öldüremediği masumları, yardımları durdurarak bir nevi açlıkla, susuzlukla, ilaçsızlıkla yok etmeye çalışıyor. Sahadaki insanlık trajedisi giderek daha da kötüleşiyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail hükûmetinin, işlediği cinayet ve katliamlar yaptırımsız kaldıkça soykırım politikasına hız verdiğini söyledi.
“NETANYAHU’NUN VE CİNAYET ŞEBEKESİNİN ULUSLARARASI MAHKEMELERDE ER VEYA GEÇ YARGILANDIĞINI İNŞALLAH GÖRECEĞİZ”
Bu insanlık düşmanı zihniyetle uluslararası hukuk önünde hesaplaşmanın, hunharca katledilen on binlerce çocuğa karşı en temel görevleri olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Unutmayalım ki cezasız kalan her suç, faili daha da şımartır. Uluslararası Adalet Divanında İsrail aleyhine açılan soykırım davasına bu açıdan büyük önem veriyoruz. İsrail’in hukuka hesap vermesi için biz de müdahillik başvurumuzu yaptık. Sivil toplum kuruluşlarımız mahkemeye dosya ve delil sağlamaya devam ediyor. Netanyahu’nun ve cinayet şebekesinin uluslararası mahkemelerde er veya geç yargılandığını inşallah göreceğiz” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kudüs-ü Şerif ve ilk kıble Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınların arttığını gördüklerine dikkati çekerek, “Fanatik soykırımcı İsrailliler, silahlı güvenlik görevlileri eşliğinde ve korumasında Mescid-i Aksa’ya girerek Müslümanları tahrik ediyor, kışkırtıyorlar. Şunu bir kez daha açık açık ilan ediyorum, Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra’nın içinde bulunduğu Harem-i Şerif, 144 dönüm alanıyla sadece Müslümanlara aittir ve bir bütündür. Bunu kimsenin zedelemesine izin vermeyiz. Mescid-i Aksa bizim kırmızı çizgimizdir, ebediyete kadar da inşallah böyle kalacaktır” diye konuştu.
İsrail’in, Harem-i Şerif’in kutsiyetini ve bütünlüğünü tehdit eden taciz, baskın ve provokasyonlarına derhal son vermesi gerektiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “İsrail saldırganlığı ve hukuk tanımazlığı Filistin’le de sınırlı kalmıyor. Suriye ve Lübnan’a yönelik saldırılar Netanyahu yönetiminin Orta Doğu’da huzur ve barış istemediğini ortaya koyuyor. Etnik köken ve mezhep temelli farklılıkları kaşıyarak, Suriye ve Lübnan’ın istikrara kavuşmasını engellemeye çalışıyor. Bölge dışı aktörleri sürekli kışkırtarak çatışmaları yeni coğrafyalara taşımak istiyor. Terör örgütleriyle iş tutarak, çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Meşru bir devlet gibi değil, başıbozuk bir örgüt gibi hareket ediyor. Bakın biz, bunun sürdürülebilir olmadığı kanaatindeyiz. İsrail, komşularını istikrarsızlaştırarak kendi güvenliğini sağlayamaz. ‘Komşuda ateş yanarken dumanı bana gelmesin.’ demek sadece akıl dışı değil, aynı zamanda imkânsızdır. Kendi vatandaşlarıyla birlikte bölgedeki ülkeleri tehdit ve tedirgin eden bu cinnet hâli bir an önce son bulmalıdır. Yoksa o ateş, körükleyenleri de kısa bir zaman sonra yakacaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bölgesindeki rolüne işaret ederek, “Türkiye olarak, coğrafyamızdaki hiçbir şımarıklığa, zulme, hiçbir hukuk ve kural tanımazlığa sessiz kalmadık, bundan sonra da kalmayacağız. Bölgemizdeki herkes için barışı, huzuru, istikrarı ve güvenliği savunmaya sabırla devam edeceğiz” dedi.
“FİLİSTİN DEVLETİ KURULUNCAYA DEK YORULMADAN MÜCADELEYİ DEVAM ETTİRECEĞİZ”
Gelinen aşamada önceliklerini, kalıcı ateşkesin derhal sağlanması, insani yardımların kesintisiz şekilde Gazzelilere ulaştırılması ve işgal güçlerinin Gazze’den tamamen çekilmesinin oluşturduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu minvalde Katar ve Mısır tarafından yürütülen ateşkes müzakerelerinin bir an evvel neticeye varması temennisinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ateşkesin sağlanmasıyla birlikte imar çalışmalarına vakit kaybetmeden yeniden başlanmasının son derece mühim olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: “Mısır’ın öncülüğünde hazırlanan plana, burada temsil edilen tüm kardeş ülkelerin desteği çok önemlidir. Bu vesileyle şunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. İki devletli çözümün alternatifi yoktur. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti kuruluncaya dek yılmadan, yorulmadan mücadeleyi devam ettireceğiz. Şunun da bilinmesini isterim. Hangi ambalajlara sarılırsa sarılsın, Filistinlileri binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan sürgün edecek hiçbir teklifin bizce kıymetiharbiyesi yoktur. Unutmayın, Gazze Gazzelilerindir. Filistin, Filistin halkınındır. Filistin, Filistinlilerindir. Milyonlarca Filistinli mülteci anahtarlarını sakladıkları evlerine dönmeyi beklerken yeni göçlere, yeni tehcirlere asla tahammülümüz olamaz. Biz Filistinli kardeşlerimizin kendi öz yurtlarında özgürce, diğer inançlarla barış içinde yaşamaları için elimizden gelen desteği vereceğiz. Tek başımıza kalsak da Filistin davasını savunmaya devam edeceğiz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Antalya Diplomasi Forumu kapsamında İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Gazze Temas Grubu Toplantısı’nın tertiplendiğini anımsatarak, “Bizim tabii siyasi düzlemde attığımız bu adımların halkın desteği olmadan başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu noktada gerekli toplumsal desteğin temininde, parlamentolara ve siz değerli başkanlarına önemli vazifeler düşüyor. Gazze’deki soykırım karşısında göstermiş olduğunuz dirayetli tutumu bir kez daha takdirle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun diyorum” şeklinde konuştu.
Toplantının hayırlara vesile olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcılar aracılığıyla devlet ve hükûmet başkanları ile temsil ettikleri dost ve kardeş halklara selamlarını iletti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan program öncesi meclis başkanlarıyla aile fotoğrafı çektirdi. Toplantıda, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Filistin Ulusal Konseyi Başkanı Rawhi Fattouh, Katar Şura Meclisi Başkanı Hassan bin Abdulla Al Ghanim, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Federal Ulusal Konseyi Başkanı Saqr Ghobash, Pakistan Ulusal Meclis Başkanı Serdar Ayaz Sadık, Malezya Temsilciler Meclisi Başkanı Tan Sri Dato Johari bin Abdul, Endonezya Temsilciler Meclisi Başkanı Puan Maharani, Senegal Ulusal Meclisi Başkanı El Hadj Malick Ndiaye, Ürdün Temsilciler Meclisi Başkanı Ahmad Safadi, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Ahmed Al Musalam, Cezayir Ulusal Meclis Başkan Vekili Hammad Ayoub, Azerbaycan Meclis Başkan Yardımcısı Ali Ahmadov ve Mısır Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı Ahmed Saad El Deen yer aldı.
“Ülkemizi, dünyanın en geniş uçuş ağına sahip ülkelerinden birine dönüştürdük”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya Havalimanı Yeni Terminal Binaları Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Dünyada ulaşamadığımız hiçbir nokta kalmayacak şiarıyla ülkemizi, dünyanın en geniş uçuş ağına sahip ülkelerinden birine dönüştürdük. Havacılık alanında küresel ölçekte en üst lige yükselttik” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya Havalimanı Yeni İç ve Dış Hat Terminal Binalarının Açılış Töreni’ne katılarak bir konuşma yaptı.
Konuşmasına katılımcıları selamlayarak başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni terminal binalarının açılışıyla Antalya’nın değerini bir kat daha artıracağını söyledi.
Projede emeği geçen Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile yüklenici firma çalışanlarına teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni terminal binalarının başta Antalya olmak üzere havacılık, kültür ve turizm sektörleri için hayırlı olmasını diledi.
Antalya’da her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turistin ağırlandığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Dünyanın dört bir yanından Antalya’ya gelen turistler bir yandan şehrin kültür ve tabiat zenginliğinden istifade ederken diğer yandan lokomotif sektörlerimizden biri olan turizm gelirlerimize önemli bir katkı sağlıyor. Şehrimize olan ilgi o kadar yüksek ki, Antalya Havalimanımız son 2 yıldır 35 milyonluk mevcut yolcu kapasitesinin üzerindeki kişiye hizmet veriyor. Havalimanımız 2023’te yaklaşık 36 milyon, 2024’te ise direkt transit yolcular da dâhil 39 milyon 230 bini aşkın yolcuya hizmet sundu. Bu sene 40 milyon kişiyi aşacağımız anlaşılıyor. 2029’da ise toplam yolcu sayısının 45 milyona ulaşmasını bekliyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu sayıları dikkate alarak, hâlihazırda mevcut kapasitesinin yüzde 12 üzerinde hizmet veren Antalya Havalimanımızı, yeni terminal binaları ve tamamlayıcı yapılarla büyütmek için güçlü bir adım attık. Kapasite artırımına yönelik ilave yatırımların hayata geçirilmesi için 5 Ocak 2022’de yüklenici firmamıza yer teslimini yaparak, çalışmalara başladık. Proje kapsamında dış hatlar terminalini 90 bin 143 metrekareden 224 bin metrekareye, iç hatlar terminalini ise 36 bin 859 metrekareden 75 bin metrekareye çıkarttık. Böylece havalimanımızın yıllık yolcu kapasitesini 35 milyondan 82 milyona yükseltmiş olduk. Artık Antalya Havalimanımız dünyanın her bir köşesinden 82 milyon misafire ‘hoş geldiniz’ diyebilecek kapasiteye hamdolsun kavuştu” diye ekledi.
Yeni terminal binalarının modern mimarisi, güçlü altyapısı ve artırılmış kapasitesi ile Antalya’nın kapılarını çok daha geniş ufuklara açacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Projemiz dahilinde uçak park pozisyon sayısını da 108’den 176’ya getirdik. VIP terminalini 690 metrekareden 2 bin metrekareye, genel havacılık terminalini ise bin 200 metrekareden 2 bin 800 metrekareye yükselttik. Proje dâhilinde yeni inşa edilen 2 bin metrekarelik Devlet Konuk Evini, 5 bin metrekarelik Devlet Hava Meydanları İşletmesi Hizmet Binasını, personel lojmanları ile camimizi daha önce hizmete açmıştık” ifadesini kullandı.
Gurur verici olmasının yanı sıra her açıdan yenilikçi ve vizyoner bir projeyi daha şehrin hizmetine sunduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaklaşık 927 milyon yatırım hacmi gerektiren projeyi kamu-özel iş birliği modeli kapsamında devletin kasasından tek bir kuruş dahi çıkmadan gerçekleştirdik. Üstelik herhangi bir yolcu garantisi olmayan proje ile yüklenici firmalardan 25 yıllık işletme süresi karşılığında KDV dâhil 8 milyar 555 milyon avroluk kira geliri elde edeceğiz” dedi.
“ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE AKTİF HAVALİMANI SAYIMIMIZI 60’A ÇIKARACAĞIZ”
Yatırımcı şirketin kira bedelinin yüzde 25’lik kısmı olan 2 milyar 138 milyon 750 bin avronun da Mart 2022’de peşin ödediğini ve bu bedelin daha çalışmalar bitmeden devletin kasasına girdiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Böylelikle, bu güzide proje, kamu kaynaklarının etkin kullanmanın ve kamu-özel sektör iş birliğinin en başarılı örneklerinden biri oldu. Bugün hizmete aldığımız yeni terminal binalarımızla artık Antalya Havalimanımız çok daha fazla sayıda yolcuya hizmet verecek. Antalya ise turizm potansiyelini çok daha yüksek bir seviyeye taşıyacaktır. Burada, şu hususu da dikkatinize getirmek arzusundayım, 4 saatlik uçuş süresiyle 67 ülkenin merkezinde bulunan Türkiye’nin bu avantajlı konumunun sunduğu imkân ve fırsatları en üst düzeye taşımak için son 23 yılda çok büyük yatırımlar gerçekleştirdik.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyada ulaşamadığımız hiçbir nokta kalmayacak’ şiarıyla ülkemizi, dünyanın en geniş uçuş ağına sahip ülkelerinden birine dönüştürdük. Havacılık alanında, küresel ölçekte en üst lige yükselttik. 2002’den bu yana 26 olan aktif havalimanı sayımızı, 10 Ağustos 2024’te açılışını yaptığımız Çukurova Uluslararası Havalimanımızla birlikte 58’e çıkarttık. İstanbul Havalimanımız 2024’te 80,1 milyon yolcu ağırlayarak kendi kategorisinde Avrupa’da ikinci, dünyada ise yedinci sırada yer aldı. Önümüzdeki dönemde aktif havalimanı sayımımızı, yapımları devam eden Yozgat ve Bayburt-Gümüşhane havalimanlarımızla 58’den 60’a çıkaracağız. Bakınız, biz sadece Türkiye için büyük hayaller kurmakta kalmıyor aynı zamanda bunları büyük hedeflere dönüştürüyoruz, sonra da bu hedefleri tek tek hayata geçiriyoruz.”
“85 MİLYON VATANDAŞIMIZ İÇİN ÇALIŞMAYA KARARLILIKLA DEVAM EDECEĞİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihi, vicdanı ve iddialarıyla büyük bir milletin mensubu olmanın hakkını vermeye çalıştıklarını söyledi.
Milletin teveccühüne mazhar olmanın gayretinde olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkesini başkalarına şikâyet edenler bu vizyonu anlayamaz. Yabancı basın kuruluşlarından medet umanlar bunu anlayamaz. Batı karşısında eğilip bükülenler, el pençe divan duranlar, bizim bu dik duruşumuzu anlayamaz. Boykot bahanesiyle kendi ekonomisine suikast teşebbüsünde bulunanlar bunu anlayamaz. Hırsları akıllarını esir alanlar, kibirlerinin siyasi ihtiraslarının esiri olanlar bizim neyin mücadelesini verdiğimizi asla ve asla anlayamaz. Biz onları kendi küçük dünyalarında, kendi küçük kavgalarıyla baş başa bırakıyor, her zaman olduğu gibi yine işimize bakıyoruz” diye konuştu.
Ülkeye yeni eserler kazandırmaya, Antalya Diplomasi Forumu’nda olduğu gibi Türkiye’nin itibarını arttırmaya devam ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Vizyoner projelerle Antalya’nın turizm potansiyelini hak ettiği seviyelere getirmeye bakıyoruz. Çünkü biz bu millete güveniyoruz. Bu millete inanıyoruz. Doğru bildiğimiz istikamette yürürken milletimizin bize daima destek olacağını biliyoruz. Ülkemiz için çalışmaya, Türkiye için üretmeye, 85 milyon vatandaşımız için çalışmaya kararlılıkla devam edeceğiz. Rabbim, hepimizin yar ve yardımcısı olsun diyorum. Yeni terminal binalarımızın, yeni yapılarımızın bir kez daha şehrimiz, ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirdeki temasları kapsamında Akdeniz Üniversitesi’ni ziyaret etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ile ortak basın toplantısında konuştu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ile gerçekleştirdikleri ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Ticaret hacmimizi karşılıklı fayda temelinde ve dengeli şekilde 10 milyar dolar hedefine yükseltmek için atılabilecek adımları değerlendirdik. Savunma sanayiinden müteahhitliğe, sağlık ve enerjiden gıda sektörüne kadar iş birliğimizde yeni açılımlar yapma hususunda mutabık kaldık” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, baş başa ve heyetler arası görüşmeleri ile anlaşmaların imza töreninin ardından, ortak basın toplantısı düzenleyerek açıklamalarda bulundu.
Dost ve kardeş Endonezya’yı son olarak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısı vesilesiyle şubat ayında ziyaret ettiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, misafirperverliklerinden dolayı Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ve Endonezya makamlarına şükranlarını sundu.
Karşılıklı temasların iki ülke arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin ulaştığı müstesna düzeyi ortaya koyduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Değerli kardeşim Subianto’nun Türkiye Büyük Millet Meclisimizde bugün yaptıkları tarihî nitelikteki hitabı ülkelerimiz arasındaki kadim kardeşliğin en güzel tezahürüdür. Endonezya ile bu sene diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 75. yıl dönümünü idrak ediyoruz. Tabii tarihî bağlarımız bundan 400 yıl öncesine dayanıyor. Az önce kültür, afet ve acil durum yönetimi ile iletişim alanlarında belgeleri imzaladık. Ticaret hacmimizi karşılıklı fayda temelinde ve dengeli şekilde 10 milyar dolar hedefine yükseltmek için atılabilecek adımları değerlendirdik. Savunma sanayinden müteahhitliğe, sağlık ve enerjiden gıda sektörüne kadar iş birliğimizde yeni açılımlar yapma hususunda mutabık kaldık. Savunma sanayi bağlamında ortak üretim dâhil olmak üzere mevcut projelerimizi ve yeni iş birliği imkânlarını değerlendirdik.”
“HALKLARIMIZ ARASINDAKİ BAĞLARI DAHA DA GÜÇLENDİRMEYİ HEDEFLİYORUZ”
İki önemli turizm ülkesi olan Türkiye ve Endonezya arasındaki beşeri hamleler ile temasların geliştiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu bilgileri verdi: “Geçtiğimiz yıl Endonezya’dan ülkemize 203 bin, ülkemizden Endonezya’ya ise yaklaşık 50 bin turistin ziyaretinden memnuniyet duyuyoruz. Bayrak taşıyıcı hava yollarımızın sefer sayılarının artırılması suretiyle bu rakamların katlanacağına inanıyorum. Halklarımız arasındaki bağları, kültür ve eğitim alanlarındaki iş birliğimizi ilerleterek daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz. Endonezyalı gençlerin Türkiye Burslarına artan ilgisini memnuniyetle müşahede ediyoruz. Ülkemizde eğitim almış yaklaşık 5 bin Endonezyalı kardeşimizin her birini kültür elçileri olarak görüyoruz.”
“FİLİSTİN DAVASININ SAVUNULMASINDA ENDONEZYA İLE BİRLİKTE ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Türkiye’nin Endonezya ile Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, G20, D8 ve MIKTA dâhil tüm uluslararası platformlardaki iş birliğini sürdürdüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Endonezya’nın Filistin meselesine ilişkin tutumunu takdirle karşılıyoruz. Önümüzdeki dönemde Gazze’nin yeniden inşasında ve Filistin davasının savunulmasında Endonezya ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz” dedi.
Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto’nun, Antalya Diplomasi Forumu’na da katılacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “‘Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek’ temasıyla yapılacak bu önemli etkinliğe gösterilen yoğun ilgiden memnuniyet duyuyorum. Şüphesiz bu yoğun ilgi ülkemizin küresel diplomasideki artan ağırlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Biz de ayrıca, forum marjında çok sayıda görüşme gerçekleştireceğiz. Bu düşüncelerle Cumhurbaşkanı Sayın Subianto’nun ziyaretinin ikili ve çok taraflı iş birliğimize katkıda bulunacağına gönülden inanıyorum. İstişarelerimizin ve aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum.”
Ortak basın toplantısında konuşan Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Türkiye’ye sıcak karşılamaları ve iki ülke arasındaki iş birliğini desteklemesi yönündeki gayretleri için teşekkür ederek, Türkiye-Endonezya arasındaki diplomatik ilişkilerin 75. yılında olduklarını ve daha güçlü bir iş birliği istediklerini belirtti.
ENDONEZYA CUMHURBAŞKANI SUBİANTO: “HER İKİ ÜLKE OLARAK İSLAM DÜNYASINDA POZİTİF BİR GÜÇ OLMAK İSTİYORUZ”
Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto, iki ülkenin benzer tarihe ve vizyona sahip olduğunu ifade ederek, “Her iki ülke olarak İslam dünyasında pozitif bir güç olmak istiyoruz. Bu anlamda bu sorumluluğu da üstlenmemiz gerek. Küresel güneyin liderleri olarak, stratejik ortaklar olarak yeni bir küresel düzen yaratma sorumluluğunu üstlenmemiz gerekiyor” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen ortak basın toplantısı öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto’nun huzurunda iki ülke arasında üç anlaşma imzalandı.
İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR
“AFAD ile Endonezya Ulusal Afet Yönetimi Kuruluşu arasında Afet ve Acil Durum Yönetimi Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ile Endonezya Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi arasında Medya, Halkla İlişkiler ve İletişim Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”
“Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Endonezya Kültür Bakanlığı arasında Kültürel İşbirliği Anlaşması”
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.