Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “İnşallah ülkemizi; yatırım, üretim, ihracat, istihdam temelleri üzerinde, cari dengemizi fazla yönünde sürekli geliştirerek büyütmeyi sürdüreceğiz” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Toplantıda ele alınan konulara dair açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:
“Kabine Toplantımızda sağlıktan eğitime, güvenlikten turizme ve sosyal yardımlara kadar ülkemizi ve milletimizi yakından ilgilendiren pek çok hususla ilgili değerlendirmelerimizi yaptık.
“POLİSLERİMİZE YÖNELİK SON SALDIRI VE TOPRAKLARIMIZI HEDEF ALAN TACİZLER ARTIK BARDAĞI TAŞIRMIŞTIR”
Sözlerimin hemen başında Fırat Kalkanı Harekât bölgesinde PKK-YPG terör örgütü mensupları tarafından gerçekleştirilen hain saldırıda şehit düşen polis memurlarımız ile Afyonkarahisar’daki trafik kazasında hayatlarını kaybeden öğrencilerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Suriye’den ülkemize yönelik terör saldırılarının kaynağı mahiyetindeki kimi yerler konusunda artık tahammülümüz kalmamıştır. Buralardan kaynaklanan tehditleri ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkânlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız. Polislerimize yönelik son saldırı ve topraklarımızı hedef alan tacizler artık bardağı taşırmıştır. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız.
Bu vesileyle bugün vefat eden İstanbul Milletvekilimiz, kadim dava ve yol arkadaşım İsmet Uçma’ya da Allah’tan rahmet, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. Yarın kendisini mezunu olduğu Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camiinden öğle namazını müteakip dar-ül bekaya uğurlayacağız.
“MİLLETİMİZLE TAM BİR DAYANIŞMA İÇİNDE YOLUMUZA DEVAM ETTİK”
Aziz milletim; Kabine Toplantımızda sağlık alanında Kovid-19 salgınındaki gelişmeleri hasta ve vefat sayılarından aşıdaki son duruma kadar tüm boyutlarıyla ele aldık. Türkiye bu küresel tehdide karşı en başından beri gerek sağlık altyapısındaki gücüyle, gerek üretim ve tedarik süreçlerini devam ettirmesiyle, dünyada en iyi kriz yönetimini sergileyen ülkelerin başında geliyor.
Salgın döneminde üretim ve ekonomide kontak kapatan ülkelerin şimdi yeniden çarkları döndürmekte, sistemi işletmekte ne kadar zorlandıklarını hepimiz görüyoruz. Biz salgınla mücadelemizi üretimin ve istihdamın kesintisiz sürmesini sağlayacak bir anlayışla yürütürken maruz kaldığımız ithamları unutmadık. Gereken her türlü tedbiri almak, hizmeti sağlamak, desteği vermek suretiyle hayata geçirdiğimiz bu stratejinin ne kadar doğru olduğunu dünyada yaşanan gelişmeler bir kez daha teyit ediyor.
Gelişmiş ülkelerin çoğundaki sorunun mal veya ürün eksikliğinden ziyade yönetim zafiyetinden kaynaklandığı görülüyor. Biz tıpkı şehir hastanelerini inşa ederek sağlık krizine güçlü bir altyapıyla girdiğimiz gibi, 2018 yılında yönetim sistemimizi değiştirerek bugünlere kendimizi hazırladık. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin getirdiği hızlı karar alma ve etkin uygulama kabiliyeti sayesinde ortaya çıkan bu başarıda emeği olan herkese, tüm bakanlıklarımıza, kurumlarımıza, personelimize teşekkür ediyorum. Tabii en büyük şükranı bu süreçte sabırla ve inançla hep bizim yanımızda yer alan milletimize sunuyoruz.
Diğer ülkelerin sağlık sorunları yanında ciddi sosyal çalkantılarla sarsıldığı bir dönemde biz milletimizle tam bir dayanışma içinde yolumuza devam ettik. Üretim ve istihdam sektörlerinin yanı sıra tüm kademeleriyle eğitimde de normalleşme adımlarını attık ve hamdolsun üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadık. Bu çerçevede Millî Eğitim Bakanlığı Mesleki Teknik Eğitim Ar-Ge Merkezi’nde öğretmenlerimize ve personele yönelik olarak geliştirilen Kovid-19 hızlı antijen test kiti üretim aşamasına geldik. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde 750 engelli öğretmenimizin atamasının yapılacağını da bu vesileyle duyurmak istiyorum.
“SALGIN TEDBİRLERİNE RİAYET ETMEYİ BİR MÜDDET DAHA SÜRDÜRMEMİZ GEREKİYOR”
Elbette henüz her şey bitmiş, salgın tümüyle sona ermiş, tehdit ve tehlike ortadan kalkmış değildir. Salgın tedbirlerine riayet etmeyi bir müddet daha sürdürmemiz gerekiyor. Özellikle aşılamada hedeflediğimiz seviyelere bir an önce ulaşmak istiyoruz. Bunun için vatandaşlarımızı aşılarını bir an önce olmaya veya tamamlamaya davet ediyoruz. Bilhassa üniversite öğrencilerimizden yükseköğretim kurumlarındaki sosyal alanların kullanımında ve toplu taşımada tedbirlere azami dikkat etmelerini bekliyoruz.
Biz kendi meselemizi çözsek bile dünya bu virüsten tamamen temizlenmeden iş bitti diyemeyiz. Sizlerin de yakından takip ettiği gibi sürekli yeni varyantlarla yeni dalgalara yol açan salgına karşı hep tetikte olacağız. Sağlık sistemini ayakta tutma yanında tüm boyutlarıyla ekonomide, eğitimde, sosyal hayatta geldiğimiz olumlu seviyeyi korumak ve daha ileriye taşımak için buna mecburuz. Kontrolü asla elden kaçırmadan hem vatandaşlarımızın sağlığını koruyacak hem de günlük hayatın kendi mecrasında akmasını temin edecek tedbirleri uygulayacağız. Eskilerin, “korkulu rüya görmektense uyanık kalmak evladır” sözünde işaret ettikleri gibi, ihtiyatlı bir şekilde yolumuza devam edeceğiz.
“HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE BİZİM ÖNCELİĞİMİZ MİLLETİMİZİN HUZURUDUR”
Dünyada enerji başta olmak üzere emtia ve gıda fiyatlarında fahiş artışların yaşandığı bir dönemde çoğu ülke pahalılık yanında ciddi bir mal ve ürün kıtlığıyla karşı karşıyadır. Türkiye ise vaktinde aldığı tedbirler ve güçlü altyapısı sayesinde bu sıkıntılara ya tamamen uzaktır ya da çok sınırlı bir şekilde maruz kalmaktadır. Fiyatlaması küresel düzeyde yapılan ürünlerdeki fahiş artışları içeriye sınırlı bir düzeyde yansıtarak vatandaşlarımızın yanında olduğumuzu gösteriyoruz. Buna rağmen fiyat artışlarından dolayı sıkıntıya düşen çalışanlarımızı ve üreticilerimizi korumak için de her türlü tedbiri alıyoruz.
Kamu işçi ve memur sözleşmelerinde yaptığımız yüksek artışlar bu anlayışın bir yansımasıdır. Artık daha çok üreten, daha çok ihraç eden, daha çok kazanan özel sektörümüzün de kendi çalışanlarını aynı şekilde koruyacak, kollayacak bir anlayışı ortaya koyacağına inanıyorum.
Aynı şekilde yaşanan istisnai durumu yüksek kâr hırsıyla yaptıkları fahiş fiyat artışlarının bahanesi hâline getirerek milletimizin mağduriyetine yol açan fırsatçıları da yakından takip ediyoruz. Her zaman olduğu gibi bugün de bizim önceliğimiz; milletimizin huzurudur, güvenliğidir, refahıdır, geleceğidir.
“TÜRKİYE EKONOMİK OLARAK HER GEÇEN GÜN ÇOK DAHA GÜÇLENECEKTİR”
Ekonomide büyümeden ihracata, istihdamdan cari fazlaya kadar aldığımız her yeni güzel haber geleceğimize daha umutla bakmamızı sağlıyor. İşte bu sabah açıklanan Ağustos ayı cari işlemler hesabında 528 milyon dolar fazla verdiğimiz görülüyor. Yine bugün açıklanan Ağustos ayı işsizlik rakamlarının iş gücüne katılım oranı sürekli arttığı hâlde istihdamdaki ciddi yükseliş sayesinde yatay bir seyir izlediği müşahede ediliyor. Birileri Türkiye’ye siyasi konularda yapamadıkları diz çöktürme işini ekonomide gerçekleştirmek için var güçleriyle saldırıyor olsa da biz kendi potansiyelimizin ve gücümüzün farkındayız.
İnşallah ülkemizi; yatırım, üretim, ihracat, istihdam temelleri üzerinde, cari dengemizi fazla yönünde sürekli geliştirerek büyütmeyi sürdüreceğiz. Tüm stratejilerimizi ve imkânlarımızı bu doğrultuda sefer ettik, hamdolsun adım adım neticesini almaya da başladık. Bundan sonra Türkiye ekonomik olarak her geçen gün çok daha güçlenecektir.
“HEDEFLERİMİZE DOĞRU KARARLI BİR ŞEKİLDE YÜRÜYORUZ”
Aziz milletim; salgın dünyadaki adaletsizlikleri, haksızlıkları, bencillikleri ve bunları örtmek için yapılan güç gösterilerinin gerisindeki zayıf, siyasi sosyal yapıları da gün yüzüne çıkarmıştır. Küçük bir kesimin güvenliği ve refahı için asırlardır sömürülen, bölünen, parçalanan, birbirine kırdırılan, vicdan ve ahlak dışı her türlü muameleye maruz bırakılan insanlığın kalanı artık bu çarpık sisteme itiraz ediyor.
Birleşmiş Milletlerde dile getirdiğimiz Dünya Beşten Büyüktür sözünü daha adil bir dünyanın mümkün olduğu teziyle genişleterek insanlığın bu ortak duygularına tercüman oluyoruz. İşte bu anlayışla Türkiye olarak Balkanlardan Kafkaslara, Afrika’dan Güney Asya’ya kadar geniş bir coğrafyada hep mazlumun, mağdurun, hakkın ve hakikaten yanında yer alıyoruz.
Hiç şüphesiz bu onurlu ve ilkeli tavrın bir bedeli var. Milletimizle birlikte gerektiğinde bu bedeli ödemekten de kaçmadık, kaçmayız. Ama aynı zamanda bugün Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir güç olarak yükselen yıldızının gerisindeki en önemli unsurlardan biri de bu haysiyetli duruşunun sonucu olan etki halkasıdır.
Dünyanın neresine gidersek gidelim insanların bize sevgi ve umutla bakan gözlerinde bu güzel iklimin tezahürleriyle karşılaşıyoruz. Türkiye’deki 3,6 milyon Suriyeliyi ve toplamda 5 milyonu bulan yabancı uyruklu sığınmacı varlığını yük olarak görenler meseleye bir de bu açıdan bakmalıdır.
Ülkemize karşı yükselen kin, nefret, düşmanlık dalgalarının çoğu defa biz farkında bile olmadan kırılmasında dua ve şükran ifadeleriyle zenginleşen bu tablonun çok önemli rolü olduğuna inanıyorum. Bin yıldır vatanımız olarak bu coğrafyadaki varlığımız devam ettikçe kimi çevrelerin bize olan husumetlerinin bitmeyeceği açıktır. Ama her kökenden, her renkten, her inançtan, her meşrepten yüz milyonlarca insanın desteği ve duası arkamızda olduğu, milletimizin yüreğindeki istiklal ve istikbal aşkı bitmediği müddetçe Allah’ın izniyle kimse bu vatanı elimizden alamaz.
Elbette sadece bu gönül bağına güvenerek sırt üstü yatmıyoruz. Her alanda ülkemizi kalkındıracak, geliştirecek, güçlendirecek politikalarla, yatırımlarla, eserlerle, hizmetlerle, hedeflerimize doğru da kararlı bir şekilde yürüyoruz.
Türkiye’nin Cumhuriyet dönemindeki en iddialı demokrasi ve kalkınma projesinin 2023 vizyonumuz olduğuna inanıyorum. Artık hedeflerinin çoğuna ulaştığımız ve menziline de yaklaştığımız 2023 vizyonumuzu yeni ve daha büyük adımlarla tahkim ettiğimiz bir döneme girdik.
Bir süredir dünya devletleri bir araya gelerek özellikle 2053 vizyonumuz ve bu adımların en yakın, en önemli projesi, her ne kadar uzak bir tarih gibi görünse de devlet ve millet hayatı bakımından önümüzdeki 30 yıllık sürenin kısa bir dönemi ifade ettiğini biliyoruz.
Bir yandan 2023 projelerimizin eksiklerini tamamlarken, diğer yandan gençlerimize emanet edeceğimiz 2053 vizyonumuz için somut hedeflerimizi de yavaş yavaş oluşturmaya başladık.
“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ HERKESİ İLGİLENDİRİYOR”
Bunlardan ilki bir süre önce ilan ettiğimiz Yeşil Kalkınma Devrimi’dir. Sanayi devrimi ile başlayan bilgi ve teknoloji devrimi ile zirveye ulaşan dönemde bugün gelişmiş diye tabir edilen ülkeler insanlığın ortak mirası olan çevreyi ve tabii kaynakları gerçekten çok hoyratça tüketmiştir. Dünya bugün insanlık tarihindeki büyük kırılmaların en önemli sebepleri arasında yer alan ve öncekilerden farklı olarak bu defa kendi eli ile başlattığı yeni bir iklim değişikliği gerçeği ile karşı karşıyadır. Salgın döneminde üretimde ve insan hareketliliğinde yaşanan kısmı yavaşlamanın bile dünyamızı tabiat dengeleri açısından ne kadar rahatlattığını uzaydan çekilen çekimler gösteriyor. Ama maalesef bu geçici duraklama iklim değişikliği sorununa çözüm olmaktan çok uzaktır.
Bir süredir dünya devletleri bir araya gelerek iklim değişikliğinin ağır sonuçlarını en azından hafifletmeye yönelik çözüm yolları arıyor. Paris İklim Anlaşması bu arayışların ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Her ne kadar sorunun sebebi olan gelişmiş ülkeler bu doğrultuda atılacak adımların bedelini karşılamada acil sorumluluk üstlenme konusunda ayak direselerde neticeten iklim değişikliği herkesi ilgilendiriyor.
Türkiye olarak adil yük paylaşımı konusundaki itirazlarımızı saklı tutarak Paris İklim Anlaşması’nı Meclisimizin onayı ile birlikte yürürlüğe koyduk. Önümüzdeki haftalarda İtalya’da yapılacak G-20 toplantısında ve İskoçya’da yapılacak Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nde ülkemizin bu konudaki yaklaşımlarını tüm taraflarla paylaşacağız. Önümüzdeki dönem için Yeşil Kalkınma Devrimi’ni tüm çalışmalarımızın merkezine yerleştirerek insanlığın önündeki bu önemli krizin çözümünde öncü ve etkin bir rol üstlenmekte kararlıyız.
Hükûmet olarak biz bu hususta üzerimize düşenleri yaptık, yapıyoruz, yapacağız. Rahmetli Cemil Meriç; samimiyet öyle bir dildir ki onu kör de görür, sağır da duyar diyor. Biz bugüne kadar milletimizin gönlünde karşılığı olmayan hiçbir siyaseti yapmadık, hiç bir uygulamayı hayata geçirmedik. Yeşil Kalkınma Devrimi’ni de aynı samimiyetle milletimizin takdirine sunuyoruz.
Siyasi partilerden özel sektöre ve sivil toplum kuruluşlarına kadar her kesimden sürecin ülkemize külfetlerini asgari düzeyde tutacak, fırsatlarını azami düzeyde değerlendirecek bir yaklaşımla yürüteceğimiz bu tarihî projeye destek vermelerini bekliyoruz. Bu meselenin bırakınız siyaseti, bırakınız Türkiye’yi, tüm insanlığın ortak meselesi olduğu anlayışıyla herkesin samimi ve yapıcı bir şekilde bu sürecin içinde yer almasını temenni ediyoruz.
Cumhuriyet döneminin geçtiğimiz 19 yılda gerçekleştirdiğimiz demokrasi ve kalkınma devriminden sonraki bu en önemli atılımının şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Bu vesileyle iklim değişikliği ve göç konusunda hayata geçirmeyi kararlaştırdığımız yeni yapısal düzenlemelerin müjdesini de milletimizle paylaşmak istiyorum.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığımız ismini, Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olarak değiştiriyor, bünyesinde bir de İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu oluşturuyoruz. Bu Bakanlığımıza bağlı olarak altında ilgili tüm birimlerin yer alacağı bir İklim Değişikliği Başkanlığı kuruyoruz.
Konu ile yakın ilişkisi sebebiyle hâlen Tarım ve Orman Bakanlığımıza bağlı olan Meteoroloji Genel Müdürlüğü ile Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürlüğü’nü de Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlıyoruz. Bu kurumlarımız Tarım ve Orman Bakanlığı ile ilgili sorumluluklarını da yerine getirmeyi sürdürecektir.
Bir diğer kurumsal reformu da göç konusunda yapıyoruz. İçişleri Bakanlığımıza bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün statüsünü yükselterek Göç İdaresi Başkanlığı hâline dönüştürüyoruz. Böylece ülkemizin göç konusunda çok daha kapsamlı, etkin ve hızlı hareket edebilmesini sağlayacak kurumsal kapasiteyi oluşturmayı hedefliyoruz.
Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne kazandırdığımız İklim Değişikliği Başkanlığı ile Göç İdaresi Başkanlığının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Bu çalışmada emeği geçen Cumhurbaşkanı Yardımcımıza, Çevre ve Şehircilik Bakanımıza, İçişleri Bakanımıza, Tarım ve Orman Bakanımıza teşekkür ediyorum.
“MİLLETİMİZİN DESTEĞİYLE VERDİĞİMİZ TARİHÎ MÜCADELE SAYESİNDE ÜLKEMİZİ ASIRLIK TUZAKLARDAN KURTARDIK”
Aziz milletim; Türkiye’nin sanayi devrimini kaçırmasının, bilgi ve teknoloji devriminin gerisinde kalmasının sebebi, milletimizin kabiliyetsizliği veya ülkemizin yetersizliği değildir. Türkiye çeşitli dönemlerde farklı siyasi, sosyal, ekonomik araçlar kullanılarak özellikle bu süreçlerin dışına itilmiştir. Tek parti faşizmi bu araçlardan biridir. Darbeler ve vesayet bu araçlardan biridir. Terör bu araçlardan biridir.
Kimi zaman sağ sol, kimi zaman Alevi Sünni, Kimi zaman Türk Kürt, kimi zaman dindar laik kisvesi altında oluşturulan kutuplaşmalar bu araçlardan biridir. Yaşadığımız her siyasi ve sosyal kaos beraberinde ekonomik kayıpları da getirmiştir, bilhassa 1960 darbesinden beri bu gerçeği sayısız örneğiyle görmek mümkündür. Hükûmetlerimiz döneminde başlattığımız büyük demokrasi ve kalkınma devrimlerinin önünü kesmek, etkisini azaltmak, mümkünse takvimleri geriye sarmak için de bu oyunlar oynanmaya devam edilmiştir.
Hatırlayın, 2007 yılında ortada hukuki ve siyasi hiçbir sebep yokken ülkemizin önüne suni bir rejim tartışması, Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi çıkardılar. Ardından Gezi olaylarıyla başlayıp 15 Temmuz darbesini de içine alacak şekilde kesintisiz süren bir başka süreç yaşadık. Doğu ve Güneydoğu bölgelerimizin geri kalmışlığını ortadan kaldıracak yatırımları yaptığımız, hak ve özgürlük sınırlarını genişlettiğimiz bir dönemde çukur eylemleriyle bölücü terörü tekrar hortlattılar. Ülkemizin içinde yaşanan her sıkıntının dışarıdan planlanan ve beslenen bir boyutu da mevcuttur. Bu tablo karşısında milletimizin desteğiyle verdiğimiz tarihî mücadele sayesinde ülkemizi asırlık tuzaklardan, asırlık cenderelerden kurtardık.
“TERÖR ÖRGÜTLERİYLE SINIRLARIMIZ İÇİNDE YÜZLEŞMEK YERİNE TEHDİTLERİ KAYNAĞINDA TESPİT EDECEK YENİ BİR STRATEJİYE GEÇTİK”
Öncelikle güvenlik stratejilerimizi değiştirdik, terör örgütleriyle sınırlarımız içinde yüzleşmek yerine tehditleri kaynağında tespit ve imha edecek yeni bir stratejiye geçtik. Bunun için millî birlik ve beraberliğimizi tahkim ederek hem asker ve polis gücümüz hem diplomatik gücümüzü kullandık. Terör ve teröristle beraber terörizmle de mücadele ettik.
Yaptığımız yatırımlar ve getirdiğimiz hizmetlerle ülkemizin 81 vilayetiyle birlikte terör hadiselerinin yaşandığı şehirlerimizi de hızla kalkındırdık. Kadınıyla, genciyle, çocuğuyla, işçisiyle, işvereniyle, esnafıyla, her kesimden insanımızın sorunlarını çözecek, talep ve beklentilerine cevap verecek imkânlar sağladık.
Askerî gücümüzü, savunma sanayimizi geliştirerek sınırlarımızı korumak ve sınır ötesi harekâtlarımızı yapmak için ihtiyaç duyduğumuz silah ve mühimmatı kendimiz üretmek suretiyle dışa bağımlılıktan kurtardık.
Ülkemizi her türlü meselenin konuşulabildiği; ret, inkâr ve asimilasyon politikaları yerine hak, hukuk ve özgürlük temelli bir yönetim yapısına kavuşturduk. Tüm bunlar sayesinde Türkiye’yi, istisnasız her köşesinde, milletimizin istisnasız her ferdinin aynı demokratik ve ekonomik imkânlara sahip olduğu müreffeh bir yer hâline getirdik. Turizmden çarşı pazara kadar günlük hayatın her anında bu tabloya şahit olmak mümkündür.
Düne kadar teröristlerin kol gezdiği yaylalarda artık bal veren arıların, otlayan hayvanların, piknik yapan vatandaşlarımızın, güzellikleri keşfeden turistlerin sesleri yankılanıyor. Düne kadar teröristlerin yol kesip huzur kaçırdığı ovalarda tarım yapılıyor, üretim yapılıyor. Düne kadar teröristlerin saldırıları sebebiyle kapalı olan okullarda çocuklarımız eğitim öğretim görüyor. Düne kadar yatırımcı olmadığı için tabelalarını indiren sanayi sitelerinde her gün fabrika binaları yükseliyor. İnşallah bu güzel tabloyu daha da geliştirerek sürdüreceğiz.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜN YURT İÇİNDEKİ İNSAN VE FİNANS KAYNAKLARINI BİTİRME NOKTASINA GELDİK”
Hamdolsun, terör örgütünün yurt içindeki insan ve finans kaynaklarını bitirme noktasına geldik. Artık çocukları dağa giden anne babaların yürek sızı yerine çocuklarını kavuşan Diyarbakır annelerinin sevinçlerini paylaşıyoruz. Biz samimiyetle çalıştıkça, attığımız adımların karşılığını da görmeye başladık. Sadece bu yıl ikna yoluyla 153 terör örgütü mensubunun teslim olmasını sağladık. Son beş yılda bu şekilde yeniden kazandığımız gençlerimizin sayısı bini geride bıraktı.
Sınırlarımız ötesinde de PKK’sından DEAŞ’ına ve FETÖ’süne kadar terör örgütü mensuplarına nefes aldırmıyor, nereye kaçarlarsa kaçsınlar tepelerine tepelerin biniyoruz. Artık hiç kimsenin bu ülkede milletimizin bir kesiminin dertleri ve beklentileri üzerinden ayrımcılık siyaseti yapmasına izin vermeyeceğiz.
Diğer yandan, terörün en büyük finans kaynağı olan uyuşturucuyla mücadeleyi de tarihimizin en ileri seviyesine getirdik. Amerika’nın Afganistan’ı işgali sonrasında bu bölgede 20 kat artan afyon ekimi ve uyuşturucu üretiminin Avrupa’ya naklinden en büyük lojistik kaynağı PKK terör örgütüdür. Aynı şekilde Avrupa’daki gelişmiş laboratuvarlarda üretilen sentetik uyuşturucuların Orta Doğu Bölgesi’ne naklinin lojistiğini de PKK mensupları yürütmektedir. Tabii bu arada bizim gençlerimizi zehirleyen uyuşturucunun kaynağı da önemli ölçüde bu örgüttür.
Sınırlarımızı sıkı sıkıya kontrol altına alarak uyuşturucu suçlarına verdiğimiz cezaları arttırarak bu trafiğe çok ciddi darbeler vurduk. Öyle ki, ülkemizde uyuşturucu bağlantılı ölümleri son beş yılda neredeyse üçte bir seviyesine düşürdük. Bugün cezaevlerinde yatan mahkûmların aşağı yukarı üçte biri uyuşturucu suçundan oradadır. Ülkemizdeki terör örgütlerini nasıl insan ve finans kaynaklarını çökerterek etkisiz hâle getirdiysek sınırlarımız boyunca kurulmaya çalışılan terör koridorlarında da aynısını yapacağız.
“GÖÇ YÖNETİMİNDE DE YENİ STRATEJİLERİ VE UYGULAMALARI DEVREYE ALIYORUZ”
Aziz milletim; son dönemde göç yönetiminde de yeni stratejileri ve uygulamaları devreye alıyoruz. Türkiye, her dönemde olduğu gibi geçtiğimiz 10 yıldır da son derece onurlu ve ahlaklı bir şekilde hayata geçirdiği insani güvenlik anlayışıyla sınırlarına gelen tüm mazlumlara ve mağdurlara kucak açmıştır. Geçmişte Balkanlar’dan ve Kafkaslar’dan, daha yakın tarihte Irak’tan, son olarak Suriye’den gelen büyük göç dalgalarını hep bu anlayışla göğüsledik. Ancak, dünyada ve bölgemizde yaşanan gelişmeler artık bu tabloyu aynı esneklikte devam ettirebilmemize imkân sağlamamaktadır. Nitekim son beş yılda 2 milyon 350 bin kişiyi ülkemize giriş yapmadan sınırda engelledik. Sınırlarımız içinde yakaladığımız düzensiz göçmen sayısı da 1 milyon 300 bini geçti. Bunların bir kısmı kendiliğinden geri dönerken 286 binini de biz sınır dışı ettik. Tabii bu göçmenlerin neredeyse tamamına yakınının hedefinin Türkiye’de kalmak değil Avrupa’ya, hatta belki oradan da başka yerlere geçmek olduğunun altını çizmemiz gerekir.
Türkiye yürüttüğü bu etkili ve kapsamlı sınır güvenliği ve göç politikasıyla Avrupa’nın özellikle üstesinden gelemeyeceği bir göçmen akınına uğramasının önüne geçmiştir. Ama artık bizim bu yükü tek başına üstlenmemiz mümkün değildir. Meselenin her ne kadar verilen sözler tam manasıyla yerine getirilmemiş olsa da, sadece maddi külfet paylaşımıyla çözülemeyecek bir boyuta ulaştığını herkes görmeli ve kabul etmelidir. Avrupa başta olmak üzere göçmenlerin hedefi durumundaki ülkelerden daha fazla, daha gerçekçi, daha samimi sorumluluk üstlenmelerini bekliyoruz.
Biz sınırlarımız içindeki mevcut göçmen meselesini bir kısmının güvenli ve gönüllü olarak geri dönmelerini sağlamak, bir kısmını sosyal ve ekonomik programlarla ülkemize entegre etmek suretiyle çözeriz. Bu çerçevede uyum stratejilerimizi belirledik ve gereken adımları atmaya başladık. Gerisi sığınmacıların hedefi olan yerlerin sorunudur. Göçe kaynaklık eden ülkelerden göçün hedefi olan ülkelere kadar tüm tarafları kucaklayan bir program geliştirilmediği sürece bu sorunun çözümünün mümkün olmadığını da biliyoruz. Türkiye’nin bu doğrultuda atılacak her adıma destek olacağından, katkı sağlayacağından kimsenin şüphesi olmasın. Rabbim yar ve yardımcımız olsun. Bu duygularla bir kez daha hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Kalın sağlıcakla.”
“Filistin’i savunmak; insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır”
GENÇ GAZETECİLER İSTANBUL
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubu Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Filistin davasını savunmak, sadece mazlum bir halkı savunmak değildir. Filistin’i savunmak; insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır. Filistin davası, yaklaşık bir asırdır her türlü zulme, barbarlığa ve katliama maruz kalmış bir halkın haysiyet davasıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’nin girişimleriyle İstanbul’da düzenlenen “Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubu” toplantısına katılarak bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Filistin’in gönül dostlarını” Türkiye’de ağırlamaktan mutluluk duyduğunu söyledi. Tarih boyunca nice medeniyetlerin beşiği olmuş, nice peygamberlere ev sahipliği yapmış Filistin’in sesi olmak için bir araya geldiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün sadece bir beldeyi ve halkı değil, aynı zamanda adaleti, barışı ve direnişi savunmak için buluştuklarını ifade etti.
Meclis Başkanlarını, “Medeniyet, tarih ve kültür şehri İstanbul’a hoş geldiniz” diyerek selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin’i Destekleyen Parlamentolar Grubunun her bir mensubuna yürekten teşekkür ettiğini dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantının ve alınacak kararların Filistin için hayırlara vesile olmasını niyaz ederek, Filistin davasını kendi meselesi görüp destek veren tüm parlamenterlere ayrıca teşekkür etti.
“FİLİSTİN DAVASI, KATLİAMA MARUZ KALMIŞ BİR HALKIN HAYSİYET DAVASIDIR”
Toplantının açılış konuşmalarını yakından takip ettiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Her iki Meclis Başkanımızı, verdikleri çok önemli mesajlar dolayısıyla ayrı ayrı tebrik ediyorum. Burada şu gerçeği tekrar hatırlatmak isterim; Filistin davasını savunmak sadece mazlum bir halkı savunmak değildir. Filistin’i savunmak, insanlığı, barışı ve adaleti savunmaktır. Filistin davası, yaklaşık bir asırdır her türlü zulme, barbarlığa ve katliama maruz kalmış bir halkın haysiyet davasıdır. Tüm bunlarla birlikte Filistin davası, özü itibarıyla insan olma, insan kalma mücadelesidir. Müslümanların yanı sıra vicdan sahibi her insanın meselesidir. Elbette bu dava bir siyasetin de ötesinde bir vicdan meselesidir. Bugün burada bulunan siz kardeşlerim aslında bunu yapıyorsunuz. Duruşunuzla sadece Filistin’i ve Filistin halkını değil, insanlığı ve insani değerleri de savunuyorsunuz. Zulme karşı susmayarak, baskılara boyun eğmeyerek tüm insanlığa adeta nefes oluyorsunuz. Filistin davasına verdiğiniz güçlü destek için, zor zamanda sergilediğiniz onurlu duruş için, insanlık cephesinde cesaretle yer aldığınız için her birinizi kutluyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantıya öncülük ettiği için TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’a teşekkür ederek, bu dayanışmayı ve birlikteliği ilelebet muhafaza edeceklerini dile getirdi.
“İSRAİL HÜKÛMETİ TAM BİR CİNNET HÂLİNDE FİLİSTİNLİ KARDEŞLERİMİZİ KATLEDİYOR”
Gazze ve Filistin halkının 7 Ekim 2023’ten bu yana son asrın en büyük haydutluklarından birine maruz kaldığına dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “İsrail hükûmeti çocuk, kadın, bebek, yaşlı demeden tam bir cinnet hâlinde Filistinli kardeşlerimizi katlediyor. İsrail’in vahşice öldürdüğü 60 bine yakın Filistinlinin kahir ekseriyeti kadın ve çocuk. Nüfusun yüzde 7’den fazlası ya katledildi ya da sakat bırakıldı. Sahadaki gerçekleri dünyaya aktarmak için çalışan tam 212 gazeteci infaz edildi. Önceki gün bir kadın gazeteciyi 10 kişilik ailesiyle birlikte şehit ettiler. Yüzlerce doktor, hemşire, sağlık personeli kurşunların hedefi oldu. Yardım görevlileri öldürüldü. İlaç, su, gıda bulamadığı için bebekler göz göre göre hayatını kaybetti. Çocuğunun doğum gününü Gazzeli çocukları öldürerek kutlayacak kadar insanlıktan çıkmış bir güruhla karşı karşıya kaldık. Okullar, kiliseler, camiler, üniversiteler bombalandı. Gazze’deki binaların neredeyse yüzde 80’i yıkıldı. Gazze, taş üstünde taş kalmayacak derecede harap edildi. 50 milyon tondan fazla devasa bir enkaz yığınından söz ediyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in yeniden başlattığı saldırılarla Gazze’de ayakta kalan son binaları, hastaneleri, sivil yerleşim yerlerini, Gazze’nin hayat damarı olan temiz su kaynaklarını da teker teker imha ettiğini söyledi.
İşgal güçlerinin koruması altındaki yerleşimci vahşetinin Batı Şeria’da tüm hızıyla sürdüğüne işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, meselenin daha vahim tarafının, bütün bu zulüm ve barbarlıkların tam 18 aydır medeni denilen dünya dâhil tüm insanlığın gözleri önüne serilmesi olduğuna dikkati çekti.
“MAZLUMLARIN YANINDA YER ALMAYAN BİR KÜRESEL DÜZEN, ZALİMLERİN OYUNCAĞI OLMAYA MAHKÛMDUR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Gazeteciler öldürülüyor, uluslararası basın kuruluşları seyrediyor. Çocuklar öldürülüyor, İnsan hakları savunucuları seyrediyor. Sağlık çalışanları öldürülüyor, Batı dünyası seyrediyor. UNRWA (Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı) gibi kritik kurumlar kapatılmak isteniyor, Birleşmiş Milletler süreci sadece seyrediyor. Yıllardır özgürlükten, haktan, hukuktan, basın hürriyetinden bahsedenler, İsrail’in katliam politikası karşısında tam 18 aydır üç maymunu oynuyor. Buradan bir kez daha soruyorum: Nerede uluslararası hukuk, nerede İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, nerede ortalığı ayağa kaldıran, bütçesi milyarlarca doları bulan yapılar, örgütler, kurumlar? En küçük bir hadisede ambargo silahını çeken Batılı devletler, soruyorum İsrail’e karşı neredeler? Nerede BBC, nerede CNN ve diğerleri? Gazze’de insanlık öldürülürken, çocuklar, bebekler, kadınlar yanarak can verirken, gazeteciler infaz edilirken bunları gören dünyada var mı? Mazlumların yanında yer almayan bir küresel düzen, zalimlerin oyuncağı olmaya mahkûmdur. Bugün dünya, zalim karşısında susan hatta zulmü alkışlayan bir düzenin esiri olmuştur. Uluslararası hukuk, adaleti tesis etmenin değil güçlünün gücünü tahkim etmesinin aparatı hâline gelmiştir. Hukukun üstünlüğü yerine kişiye ve devlete göre hukuk düzeni hâkimdir. Gazze’de uluslararası sistem, sınavı kaybetmiştir. Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne birçok kurum, kuruluş, savundukları ilkeleri çiğneme pahasına Gazze’de kötü bir imtihan vermiştir.”
Elbette başkalarını eleştirirken kendilerini ihmal edemeyeceklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Üzülerek söylüyorum, içim kan ağlayarak söylüyorum, İslam dünyası da kendisinden bekleneni maalesef yerine getirememiştir” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şüphesiz çok gayret sarf edilip zulmü engellemek için pek çok yolun denendiğini, diplomasinin bütün imkânlarının kullanıldığını, toplantılar, zirveler, temaslar gerçekleştirildiğini ama sonuçta Gazze’nin tamamen yıkılmasına, 60 bine yakın Gazzelinin katledilmesine mani olunamadığını ve bunun üzerinde herkesin uzun uzun düşünmesi gerektiğini kaydetti.
“FİLİSTİN HALKI İŞGAL KUVVETLERİNE KARŞI ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ VERİYOR”
Müslümanlar olarak kapsamlı muhasebeye ihtiyaçlarının bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tabii burada şu gerçeği de vurgulamak durumundayım. Filistinliler öldürülürken sesleri çıkmayanların, Gazze halkının işgale karşı verdiği direnişe terörizm yaftası vurarak soykırımı normalleştirmeye çalıştıklarını görüyoruz. Türkiye olarak bu iftiraları, bu kara propagandayı reddettiğimizi bugün bir kere daha çok net biçimde söylemek isterim” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin halkının işgal kuvvetlerine karşı özgürlük mücadelesi verdiğini dile getirerek, “Gazzeli kardeşlerimizin mücadelesi ile milletimizin bundan bir asır önce müstevlilere karşı verdiği istiklal mücadelesi arasında hiçbir fark yoktur. Filistin Direniş Hareketi, bizim nazarımızda bir Kuvayı millîye hareketidir. Filistinliler, yalnızca son 1,5 yıldır değil aslında son bir asırdır direniyor. Uluslararası hukuku hiçe sayan işgalci ve istilacı bir devlet karşısında bir asırdır direniş destanı yazıyor ama birileri bizim bunları dile getirmemizden rahatsız oluyorlar. Varsın, rahatsız olmaya devam etsinler. Biz hakkı haykırmaktan, gerçekleri söylemekten geri durmayacağız. İzzet kavramının şahsiyetlerinde somutlaştığı Filistin halkını ve Gazzeli kardeşlerimizi ülkem ve milletim adına saygıyla selamlıyorum. Vatanlarını savunurken toprağa düşen Filistin’in kahraman evlatlarını, ortak şehitlerimizi rahmetle yâd ediyorum” ifadelerini kullandı.
Bir kez daha İsrail zulmüne karşı direnen Filistinlilere en güçlü ifadelerle destek ve dayanışma mesajlarını gönderdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “İslam âlemini ve tüm dünyayı, Filistin halkının tüm insanlık adına yürüttüğü haysiyet mücadelesine destek olmaya davet ediyorum. Sadece vicdan sahiplerini değil İsrail halkını da yönetimlerinin kendilerini sürüklediği felakete karşı harekete geçmeye davet ediyorum. Bundan 75 yıl önce kendileri Holokost yaşamış, kendileri soykırıma uğramış bir toplumun, Gazze’de ve diğer Filistin topraklarında yaşanan katliamlara, soykırıma, vahşete ve cinayetlere artık ses çıkarması, tepki göstermesi, yöneticilerine artık ‘Dur’ demesi gerektiğine inanıyorum. Türkiye, ilk günden itibaren bu soykırıma itirazlarını en yüksek seviyede dile getiren, İsrail’e karşı somut tedbirler alan ülkelerden biriydi. Hamdolsun, burada iyi bir sınav verdik, iyi bir sınav veriyoruz. Devletimizin resmî kurumlarının yanı sıra sivil toplum kuruluşlarımız, hayırseverlerimiz, iş dünyamız, adeta Filistin ve Gazze için seferber oldu. İsrail ile ticari işlemleri tamamen durdurarak bu alanda cesur bir adım attık. Filistinli kardeşlerimize yönelik insani yardımlarımızı aralıksız sürdürdük. Hamdolsun, 101 bin tonun üzerinde insani yardım malzemesini bölgedeki kardeş ülkelerin de desteğiyle Gazze’ye ulaştırdık. Buradan kendilerine tekrar teşekkür ediyoruz. Bundan sonra da Gazze’ye yardım elimizi uzatmaya devam edeceğiz ancak İsrail, 2 Mart’tan bu yana Gazze’ye yardımları engellemek suretiyle çirkin yüzünü bir kez daha gösteriyor. İsrail yönetimi, bombalarla öldüremediği masumları, yardımları durdurarak bir nevi açlıkla, susuzlukla, ilaçsızlıkla yok etmeye çalışıyor. Sahadaki insanlık trajedisi giderek daha da kötüleşiyor.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail hükûmetinin, işlediği cinayet ve katliamlar yaptırımsız kaldıkça soykırım politikasına hız verdiğini söyledi.
“NETANYAHU’NUN VE CİNAYET ŞEBEKESİNİN ULUSLARARASI MAHKEMELERDE ER VEYA GEÇ YARGILANDIĞINI İNŞALLAH GÖRECEĞİZ”
Bu insanlık düşmanı zihniyetle uluslararası hukuk önünde hesaplaşmanın, hunharca katledilen on binlerce çocuğa karşı en temel görevleri olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Unutmayalım ki cezasız kalan her suç, faili daha da şımartır. Uluslararası Adalet Divanında İsrail aleyhine açılan soykırım davasına bu açıdan büyük önem veriyoruz. İsrail’in hukuka hesap vermesi için biz de müdahillik başvurumuzu yaptık. Sivil toplum kuruluşlarımız mahkemeye dosya ve delil sağlamaya devam ediyor. Netanyahu’nun ve cinayet şebekesinin uluslararası mahkemelerde er veya geç yargılandığını inşallah göreceğiz” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kudüs-ü Şerif ve ilk kıble Mescid-i Aksa’ya yönelik baskınların arttığını gördüklerine dikkati çekerek, “Fanatik soykırımcı İsrailliler, silahlı güvenlik görevlileri eşliğinde ve korumasında Mescid-i Aksa’ya girerek Müslümanları tahrik ediyor, kışkırtıyorlar. Şunu bir kez daha açık açık ilan ediyorum, Mescid-i Aksa ve Kubbetüs Sahra’nın içinde bulunduğu Harem-i Şerif, 144 dönüm alanıyla sadece Müslümanlara aittir ve bir bütündür. Bunu kimsenin zedelemesine izin vermeyiz. Mescid-i Aksa bizim kırmızı çizgimizdir, ebediyete kadar da inşallah böyle kalacaktır” diye konuştu.
İsrail’in, Harem-i Şerif’in kutsiyetini ve bütünlüğünü tehdit eden taciz, baskın ve provokasyonlarına derhal son vermesi gerektiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “İsrail saldırganlığı ve hukuk tanımazlığı Filistin’le de sınırlı kalmıyor. Suriye ve Lübnan’a yönelik saldırılar Netanyahu yönetiminin Orta Doğu’da huzur ve barış istemediğini ortaya koyuyor. Etnik köken ve mezhep temelli farklılıkları kaşıyarak, Suriye ve Lübnan’ın istikrara kavuşmasını engellemeye çalışıyor. Bölge dışı aktörleri sürekli kışkırtarak çatışmaları yeni coğrafyalara taşımak istiyor. Terör örgütleriyle iş tutarak, çok tehlikeli bir oyun oynuyor. Meşru bir devlet gibi değil, başıbozuk bir örgüt gibi hareket ediyor. Bakın biz, bunun sürdürülebilir olmadığı kanaatindeyiz. İsrail, komşularını istikrarsızlaştırarak kendi güvenliğini sağlayamaz. ‘Komşuda ateş yanarken dumanı bana gelmesin.’ demek sadece akıl dışı değil, aynı zamanda imkânsızdır. Kendi vatandaşlarıyla birlikte bölgedeki ülkeleri tehdit ve tedirgin eden bu cinnet hâli bir an önce son bulmalıdır. Yoksa o ateş, körükleyenleri de kısa bir zaman sonra yakacaktır.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bölgesindeki rolüne işaret ederek, “Türkiye olarak, coğrafyamızdaki hiçbir şımarıklığa, zulme, hiçbir hukuk ve kural tanımazlığa sessiz kalmadık, bundan sonra da kalmayacağız. Bölgemizdeki herkes için barışı, huzuru, istikrarı ve güvenliği savunmaya sabırla devam edeceğiz” dedi.
“FİLİSTİN DEVLETİ KURULUNCAYA DEK YORULMADAN MÜCADELEYİ DEVAM ETTİRECEĞİZ”
Gelinen aşamada önceliklerini, kalıcı ateşkesin derhal sağlanması, insani yardımların kesintisiz şekilde Gazzelilere ulaştırılması ve işgal güçlerinin Gazze’den tamamen çekilmesinin oluşturduğunu anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu minvalde Katar ve Mısır tarafından yürütülen ateşkes müzakerelerinin bir an evvel neticeye varması temennisinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ateşkesin sağlanmasıyla birlikte imar çalışmalarına vakit kaybetmeden yeniden başlanmasının son derece mühim olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti: “Mısır’ın öncülüğünde hazırlanan plana, burada temsil edilen tüm kardeş ülkelerin desteği çok önemlidir. Bu vesileyle şunu bir kez daha vurgulamak istiyorum. İki devletli çözümün alternatifi yoktur. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız, egemen ve coğrafi bütünlüğü haiz bir Filistin devleti kuruluncaya dek yılmadan, yorulmadan mücadeleyi devam ettireceğiz. Şunun da bilinmesini isterim. Hangi ambalajlara sarılırsa sarılsın, Filistinlileri binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan sürgün edecek hiçbir teklifin bizce kıymetiharbiyesi yoktur. Unutmayın, Gazze Gazzelilerindir. Filistin, Filistin halkınındır. Filistin, Filistinlilerindir. Milyonlarca Filistinli mülteci anahtarlarını sakladıkları evlerine dönmeyi beklerken yeni göçlere, yeni tehcirlere asla tahammülümüz olamaz. Biz Filistinli kardeşlerimizin kendi öz yurtlarında özgürce, diğer inançlarla barış içinde yaşamaları için elimizden gelen desteği vereceğiz. Tek başımıza kalsak da Filistin davasını savunmaya devam edeceğiz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Antalya Diplomasi Forumu kapsamında İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Gazze Temas Grubu Toplantısı’nın tertiplendiğini anımsatarak, “Bizim tabii siyasi düzlemde attığımız bu adımların halkın desteği olmadan başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu noktada gerekli toplumsal desteğin temininde, parlamentolara ve siz değerli başkanlarına önemli vazifeler düşüyor. Gazze’deki soykırım karşısında göstermiş olduğunuz dirayetli tutumu bir kez daha takdirle karşıladığımızı ifade etmek istiyorum. Rabb’im yar ve yardımcımız olsun diyorum” şeklinde konuştu.
Toplantının hayırlara vesile olmasını dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, katılımcılar aracılığıyla devlet ve hükûmet başkanları ile temsil ettikleri dost ve kardeş halklara selamlarını iletti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan program öncesi meclis başkanlarıyla aile fotoğrafı çektirdi. Toplantıda, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Filistin Ulusal Konseyi Başkanı Rawhi Fattouh, Katar Şura Meclisi Başkanı Hassan bin Abdulla Al Ghanim, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Federal Ulusal Konseyi Başkanı Saqr Ghobash, Pakistan Ulusal Meclis Başkanı Serdar Ayaz Sadık, Malezya Temsilciler Meclisi Başkanı Tan Sri Dato Johari bin Abdul, Endonezya Temsilciler Meclisi Başkanı Puan Maharani, Senegal Ulusal Meclisi Başkanı El Hadj Malick Ndiaye, Ürdün Temsilciler Meclisi Başkanı Ahmad Safadi, Bahreyn Temsilciler Meclisi Başkanı Ahmed Al Musalam, Cezayir Ulusal Meclis Başkan Vekili Hammad Ayoub, Azerbaycan Meclis Başkan Yardımcısı Ali Ahmadov ve Mısır Temsilciler Meclisi Başkan Yardımcısı Ahmed Saad El Deen yer aldı.
“Ülkemizi, dünyanın en geniş uçuş ağına sahip ülkelerinden birine dönüştürdük”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya Havalimanı Yeni Terminal Binaları Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada, “Dünyada ulaşamadığımız hiçbir nokta kalmayacak şiarıyla ülkemizi, dünyanın en geniş uçuş ağına sahip ülkelerinden birine dönüştürdük. Havacılık alanında küresel ölçekte en üst lige yükselttik” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Antalya Havalimanı Yeni İç ve Dış Hat Terminal Binalarının Açılış Töreni’ne katılarak bir konuşma yaptı.
Konuşmasına katılımcıları selamlayarak başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni terminal binalarının açılışıyla Antalya’nın değerini bir kat daha artıracağını söyledi.
Projede emeği geçen Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile yüklenici firma çalışanlarına teşekkür eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni terminal binalarının başta Antalya olmak üzere havacılık, kültür ve turizm sektörleri için hayırlı olmasını diledi.
Antalya’da her yıl milyonlarca yerli ve yabancı turistin ağırlandığını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “Dünyanın dört bir yanından Antalya’ya gelen turistler bir yandan şehrin kültür ve tabiat zenginliğinden istifade ederken diğer yandan lokomotif sektörlerimizden biri olan turizm gelirlerimize önemli bir katkı sağlıyor. Şehrimize olan ilgi o kadar yüksek ki, Antalya Havalimanımız son 2 yıldır 35 milyonluk mevcut yolcu kapasitesinin üzerindeki kişiye hizmet veriyor. Havalimanımız 2023’te yaklaşık 36 milyon, 2024’te ise direkt transit yolcular da dâhil 39 milyon 230 bini aşkın yolcuya hizmet sundu. Bu sene 40 milyon kişiyi aşacağımız anlaşılıyor. 2029’da ise toplam yolcu sayısının 45 milyona ulaşmasını bekliyoruz.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu sayıları dikkate alarak, hâlihazırda mevcut kapasitesinin yüzde 12 üzerinde hizmet veren Antalya Havalimanımızı, yeni terminal binaları ve tamamlayıcı yapılarla büyütmek için güçlü bir adım attık. Kapasite artırımına yönelik ilave yatırımların hayata geçirilmesi için 5 Ocak 2022’de yüklenici firmamıza yer teslimini yaparak, çalışmalara başladık. Proje kapsamında dış hatlar terminalini 90 bin 143 metrekareden 224 bin metrekareye, iç hatlar terminalini ise 36 bin 859 metrekareden 75 bin metrekareye çıkarttık. Böylece havalimanımızın yıllık yolcu kapasitesini 35 milyondan 82 milyona yükseltmiş olduk. Artık Antalya Havalimanımız dünyanın her bir köşesinden 82 milyon misafire ‘hoş geldiniz’ diyebilecek kapasiteye hamdolsun kavuştu” diye ekledi.
Yeni terminal binalarının modern mimarisi, güçlü altyapısı ve artırılmış kapasitesi ile Antalya’nın kapılarını çok daha geniş ufuklara açacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Projemiz dahilinde uçak park pozisyon sayısını da 108’den 176’ya getirdik. VIP terminalini 690 metrekareden 2 bin metrekareye, genel havacılık terminalini ise bin 200 metrekareden 2 bin 800 metrekareye yükselttik. Proje dâhilinde yeni inşa edilen 2 bin metrekarelik Devlet Konuk Evini, 5 bin metrekarelik Devlet Hava Meydanları İşletmesi Hizmet Binasını, personel lojmanları ile camimizi daha önce hizmete açmıştık” ifadesini kullandı.
Gurur verici olmasının yanı sıra her açıdan yenilikçi ve vizyoner bir projeyi daha şehrin hizmetine sunduklarını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaklaşık 927 milyon yatırım hacmi gerektiren projeyi kamu-özel iş birliği modeli kapsamında devletin kasasından tek bir kuruş dahi çıkmadan gerçekleştirdik. Üstelik herhangi bir yolcu garantisi olmayan proje ile yüklenici firmalardan 25 yıllık işletme süresi karşılığında KDV dâhil 8 milyar 555 milyon avroluk kira geliri elde edeceğiz” dedi.
“ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE AKTİF HAVALİMANI SAYIMIMIZI 60’A ÇIKARACAĞIZ”
Yatırımcı şirketin kira bedelinin yüzde 25’lik kısmı olan 2 milyar 138 milyon 750 bin avronun da Mart 2022’de peşin ödediğini ve bu bedelin daha çalışmalar bitmeden devletin kasasına girdiğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Böylelikle, bu güzide proje, kamu kaynaklarının etkin kullanmanın ve kamu-özel sektör iş birliğinin en başarılı örneklerinden biri oldu. Bugün hizmete aldığımız yeni terminal binalarımızla artık Antalya Havalimanımız çok daha fazla sayıda yolcuya hizmet verecek. Antalya ise turizm potansiyelini çok daha yüksek bir seviyeye taşıyacaktır. Burada, şu hususu da dikkatinize getirmek arzusundayım, 4 saatlik uçuş süresiyle 67 ülkenin merkezinde bulunan Türkiye’nin bu avantajlı konumunun sunduğu imkân ve fırsatları en üst düzeye taşımak için son 23 yılda çok büyük yatırımlar gerçekleştirdik.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyada ulaşamadığımız hiçbir nokta kalmayacak’ şiarıyla ülkemizi, dünyanın en geniş uçuş ağına sahip ülkelerinden birine dönüştürdük. Havacılık alanında, küresel ölçekte en üst lige yükselttik. 2002’den bu yana 26 olan aktif havalimanı sayımızı, 10 Ağustos 2024’te açılışını yaptığımız Çukurova Uluslararası Havalimanımızla birlikte 58’e çıkarttık. İstanbul Havalimanımız 2024’te 80,1 milyon yolcu ağırlayarak kendi kategorisinde Avrupa’da ikinci, dünyada ise yedinci sırada yer aldı. Önümüzdeki dönemde aktif havalimanı sayımımızı, yapımları devam eden Yozgat ve Bayburt-Gümüşhane havalimanlarımızla 58’den 60’a çıkaracağız. Bakınız, biz sadece Türkiye için büyük hayaller kurmakta kalmıyor aynı zamanda bunları büyük hedeflere dönüştürüyoruz, sonra da bu hedefleri tek tek hayata geçiriyoruz.”
“85 MİLYON VATANDAŞIMIZ İÇİN ÇALIŞMAYA KARARLILIKLA DEVAM EDECEĞİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tarihi, vicdanı ve iddialarıyla büyük bir milletin mensubu olmanın hakkını vermeye çalıştıklarını söyledi.
Milletin teveccühüne mazhar olmanın gayretinde olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkesini başkalarına şikâyet edenler bu vizyonu anlayamaz. Yabancı basın kuruluşlarından medet umanlar bunu anlayamaz. Batı karşısında eğilip bükülenler, el pençe divan duranlar, bizim bu dik duruşumuzu anlayamaz. Boykot bahanesiyle kendi ekonomisine suikast teşebbüsünde bulunanlar bunu anlayamaz. Hırsları akıllarını esir alanlar, kibirlerinin siyasi ihtiraslarının esiri olanlar bizim neyin mücadelesini verdiğimizi asla ve asla anlayamaz. Biz onları kendi küçük dünyalarında, kendi küçük kavgalarıyla baş başa bırakıyor, her zaman olduğu gibi yine işimize bakıyoruz” diye konuştu.
Ülkeye yeni eserler kazandırmaya, Antalya Diplomasi Forumu’nda olduğu gibi Türkiye’nin itibarını arttırmaya devam ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Vizyoner projelerle Antalya’nın turizm potansiyelini hak ettiği seviyelere getirmeye bakıyoruz. Çünkü biz bu millete güveniyoruz. Bu millete inanıyoruz. Doğru bildiğimiz istikamette yürürken milletimizin bize daima destek olacağını biliyoruz. Ülkemiz için çalışmaya, Türkiye için üretmeye, 85 milyon vatandaşımız için çalışmaya kararlılıkla devam edeceğiz. Rabbim, hepimizin yar ve yardımcısı olsun diyorum. Yeni terminal binalarımızın, yeni yapılarımızın bir kez daha şehrimiz, ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini temenni ediyorum.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehirdeki temasları kapsamında Akdeniz Üniversitesi’ni ziyaret etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ile ortak basın toplantısında konuştu
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ile gerçekleştirdikleri ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Ticaret hacmimizi karşılıklı fayda temelinde ve dengeli şekilde 10 milyar dolar hedefine yükseltmek için atılabilecek adımları değerlendirdik. Savunma sanayiinden müteahhitliğe, sağlık ve enerjiden gıda sektörüne kadar iş birliğimizde yeni açılımlar yapma hususunda mutabık kaldık” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, baş başa ve heyetler arası görüşmeleri ile anlaşmaların imza töreninin ardından, ortak basın toplantısı düzenleyerek açıklamalarda bulundu.
Dost ve kardeş Endonezya’yı son olarak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin ilk toplantısı vesilesiyle şubat ayında ziyaret ettiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, misafirperverliklerinden dolayı Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ve Endonezya makamlarına şükranlarını sundu.
Karşılıklı temasların iki ülke arasındaki dostluk ve kardeşlik ilişkilerinin ulaştığı müstesna düzeyi ortaya koyduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuştu: “Değerli kardeşim Subianto’nun Türkiye Büyük Millet Meclisimizde bugün yaptıkları tarihî nitelikteki hitabı ülkelerimiz arasındaki kadim kardeşliğin en güzel tezahürüdür. Endonezya ile bu sene diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 75. yıl dönümünü idrak ediyoruz. Tabii tarihî bağlarımız bundan 400 yıl öncesine dayanıyor. Az önce kültür, afet ve acil durum yönetimi ile iletişim alanlarında belgeleri imzaladık. Ticaret hacmimizi karşılıklı fayda temelinde ve dengeli şekilde 10 milyar dolar hedefine yükseltmek için atılabilecek adımları değerlendirdik. Savunma sanayinden müteahhitliğe, sağlık ve enerjiden gıda sektörüne kadar iş birliğimizde yeni açılımlar yapma hususunda mutabık kaldık. Savunma sanayi bağlamında ortak üretim dâhil olmak üzere mevcut projelerimizi ve yeni iş birliği imkânlarını değerlendirdik.”
“HALKLARIMIZ ARASINDAKİ BAĞLARI DAHA DA GÜÇLENDİRMEYİ HEDEFLİYORUZ”
İki önemli turizm ülkesi olan Türkiye ve Endonezya arasındaki beşeri hamleler ile temasların geliştiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, şu bilgileri verdi: “Geçtiğimiz yıl Endonezya’dan ülkemize 203 bin, ülkemizden Endonezya’ya ise yaklaşık 50 bin turistin ziyaretinden memnuniyet duyuyoruz. Bayrak taşıyıcı hava yollarımızın sefer sayılarının artırılması suretiyle bu rakamların katlanacağına inanıyorum. Halklarımız arasındaki bağları, kültür ve eğitim alanlarındaki iş birliğimizi ilerleterek daha da güçlendirmeyi hedefliyoruz. Endonezyalı gençlerin Türkiye Burslarına artan ilgisini memnuniyetle müşahede ediyoruz. Ülkemizde eğitim almış yaklaşık 5 bin Endonezyalı kardeşimizin her birini kültür elçileri olarak görüyoruz.”
“FİLİSTİN DAVASININ SAVUNULMASINDA ENDONEZYA İLE BİRLİKTE ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Türkiye’nin Endonezya ile Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, G20, D8 ve MIKTA dâhil tüm uluslararası platformlardaki iş birliğini sürdürdüğünü dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Endonezya’nın Filistin meselesine ilişkin tutumunu takdirle karşılıyoruz. Önümüzdeki dönemde Gazze’nin yeniden inşasında ve Filistin davasının savunulmasında Endonezya ile birlikte çalışmaya devam edeceğiz” dedi.
Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto’nun, Antalya Diplomasi Forumu’na da katılacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti: “‘Ayrışan Dünyada Diplomasiyi Sahiplenmek’ temasıyla yapılacak bu önemli etkinliğe gösterilen yoğun ilgiden memnuniyet duyuyorum. Şüphesiz bu yoğun ilgi ülkemizin küresel diplomasideki artan ağırlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Biz de ayrıca, forum marjında çok sayıda görüşme gerçekleştireceğiz. Bu düşüncelerle Cumhurbaşkanı Sayın Subianto’nun ziyaretinin ikili ve çok taraflı iş birliğimize katkıda bulunacağına gönülden inanıyorum. İstişarelerimizin ve aldığımız kararların hayırlara vesile olmasını diliyorum.”
Ortak basın toplantısında konuşan Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve Türkiye’ye sıcak karşılamaları ve iki ülke arasındaki iş birliğini desteklemesi yönündeki gayretleri için teşekkür ederek, Türkiye-Endonezya arasındaki diplomatik ilişkilerin 75. yılında olduklarını ve daha güçlü bir iş birliği istediklerini belirtti.
ENDONEZYA CUMHURBAŞKANI SUBİANTO: “HER İKİ ÜLKE OLARAK İSLAM DÜNYASINDA POZİTİF BİR GÜÇ OLMAK İSTİYORUZ”
Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto, iki ülkenin benzer tarihe ve vizyona sahip olduğunu ifade ederek, “Her iki ülke olarak İslam dünyasında pozitif bir güç olmak istiyoruz. Bu anlamda bu sorumluluğu da üstlenmemiz gerek. Küresel güneyin liderleri olarak, stratejik ortaklar olarak yeni bir küresel düzen yaratma sorumluluğunu üstlenmemiz gerekiyor” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen ortak basın toplantısı öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto’nun huzurunda iki ülke arasında üç anlaşma imzalandı.
İKİ ÜLKE ARASINDA İMZALANAN ANLAŞMALAR
“AFAD ile Endonezya Ulusal Afet Yönetimi Kuruluşu arasında Afet ve Acil Durum Yönetimi Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı ile Endonezya Cumhurbaşkanlığı İletişim Ofisi arasında Medya, Halkla İlişkiler ve İletişim Alanlarında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptı”
“Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Endonezya Kültür Bakanlığı arasında Kültürel İşbirliği Anlaşması”
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Size daha iyi hizmet sunabilmek amacıyla çerezleri kullanıyoruz. Çerezler Hakkında Aydınlatma Metni için tıklayınız. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, Gizlilik ve Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.
Gerekli cookie, sayfa gezinmesi ve web sitesinin güvenli alanlarına erişim gibi temel işlevleri etkinleştirerek bir web sitesi kullanıma yardımcı olur. Web sitesi bu cookie olmadan düzgün çalışamaz.
Tercih cookies, bir web sitesinin, tercih ettiğiniz diliniz veya bulunduğunuz bölgeniz gibi, web sitesinin davrandığını veya görünüşünü değiştiren bilgileri hatırlamasını sağlar.
İstatistik
İstatistik cookies, web sitesi sahiplerinin anonim olarak bilgi toplayıp bildirerek ziyaretçilerin web siteleriyle nasıl etkileşimde bulunduğunu anlamalarına yardımcı olabilir.
Pazarlama
Pazarlama cookies, ziyaretçileri web sitelerinde izlemek için kullanılır. Amaç, bireysel kullanıcıya ilgi çekici ve böylece yayıncılar ve üçüncü taraf reklamverenler için daha değerli olan reklamları görüntülemektir.
Sınıflandırılmamış
Sınıflandırılmamış cookies, bireysel kurabiye sağlayıcıları ile birlikte sınıflandırma sürecinde olduğumuz cookies.